İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 30. Bölüm)

2900. Mecaz ehlinin çalışıp çabalamasını araştırsan görürsün ki soğan gibi kat, kattır.

Fakat her katı, öbüründen daha içsiz, daha boş. Halbuki doğruların her işi öbüründen daha iyi, daha yerindedir. Münafıklar, ziyneti libaslarının üstüne. Kubâ Mescidini yıkmak için yüzlerce gayret kemeri kuşanmışlardı.

Onlar, Eshab-ı Fil’e benziyorlardı. Habeşistan’da bir Kâbe yapmışlardı da Tanrı, Kâbelerine ateş vurmuştu. Bunun üzerine öç almak için Kâbe’yi yıkmaya niyetlendiler. Halleri nice oldu, Kuran’ı oku, anla!

2905. Dinde kara yüzlü olanların hileden düzenden,savaştan başka bir şeyleri yoktur.

Her sahabe, mescit hakkında apaçık bir rüya gördü, bu suretle münafıkların o mescidi yapmaktaki maksatları meydana çıktı.

Bu rüyaları bir, bir söylesem şüphe edenlerce de hakikat apaçık anlaşılır.

Fakat sırlarını açmaktan ürküyorum. Çünkü peygamberler nazenindirler, onlara naz yaraşır.

Onlar şeriatı, taklide uymaksızın kabul etmişler, o peşin parayı mehenge vurmadan almamışlardır. 2910. Kuran’ın hikmeti müminin kayıp malıdır. Herkes kaybını bilir, tanır.

Kaybolmuş devesini soran kişinin hikâyesi

Meselâ bir deven olsa da kaybetsen, araştırmaya koyulsan bulunca, senin deven olduğunu nasıl bilmezsin? Arapça da “ Dalle” kaybolmuş, elinden kurtulup kaçmış, bir yere gizlenmiş deveye derler.

Kervan, yükü yüklemeğe gelmiş. Seninse deven kaybolmuş, ortada yok.

Dudağın kupkuru.. o yana bu yana koşup durmaktasın; kervan da uzaklaşıyor, gece de yakın.

2915. Pılı pırtı kokulu yerde, toprak üstünde kalmış, sen deve peşinde şuraya buraya dönüp dolaşıyorsun. “ Müslümanlar; sabahleyin ahırdan bir deve kaçtı göreniniz var mı ?

Kim söylerse, kim haber verirse şu kadar para veririm” demeye başlarsın; Herkesten sorup soruşturursun. Her aşağılık adam, sana bıyık altından güler. Biri “ Bir deve gördük, şu tarafa, çayıra doğru gidiyordu” der.

2920. Öbürü “ Ha ,ha.. kulağı da kesikti” der, bir başkası da der ki: “Üstünde nakışlı bir çuval vardı.” Diğer biri “ Gördüm, tek gözlüydü” der, bir diğeri de der ki “ Uyuzluktan tüyü filân da kalmamıştı.. Müjde almak için her bayağı adam, yüzlerce nişan söyler durur.

Birbirine aykırı mezhepler arasında mütereddit bir hale geliş ve onlardan kurtuluş yolu

Bu şuna benzer: Herkes marifet hususunda gayp mevsufunu bir sıfatla över. Filozof onu başka bir çeşitte anlatır. Mübahase eden, onun sözünü cerh eder.

2925. Başka biri her ikisini de kınar. Bir başkası da riya ile can çekişir.

Halk, bunları da o köyün adamı sansın diye her biri, bu yola ait deliller söyler.

Hakikatten şunu bil ki bunların hepsi hak değildir. Fakat bu sürünün hepsi de sapık değil. Çünkü hak olmadıkça, bâtıl meydana çıkmaz. Ahmak, kalp altını, altın kokusunu duyar da alır. Âlem de sağlam ve geçer akçe olmasaydı kalpı nasıl harcayabilirdin?

2930. Doğru olmasaydı yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır. Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar. Zehri şekere dökerler de öyle içerler.

Güzel ve tatlı buğday olmasaydı, buğday gösterip arpa satan ne yapardı? Şu halde bütün bu sözler bâtıldır. Bâtıllar hak ümidiyle gönüle tuzaktır.

Ama hepsi hayalden, sapıklıktan ibarettir de deme. Çünkü âlemde hakikatsiz hayal olmaz.

2935. Tanrı Kadir gecesidir. Kadir gecesi, insan her geceyi ibadetle geçirsin diye geceler içinde gizlidir ya Tanrı da öyle gizli.

Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil. Hırka giyenler arasında bir Tanrı fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış!

Nerede anlayışlı bir mümin ki padişahtan yoksulu ayırt etsin. Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.

2940. Bu taktirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı. Madem ki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor? Fakat eğer her şey de ayıplı olsaydı bilginin ne faydası olurdu? Mademki hepsi odun, burada ödağacı yok demektir. Her şey hak demek ahmaklıktır, fakat her şey bâtıl diyen de şakîdir.

Peygamberlerin tacirleri kâr ettiler; renk ve koku tacirleriyse ziyan! Yılan, güzel mal gibi görünür. İki gözünü de ovuştur da iyice bak!

2945. Bu alışverişe gıpta ile bakma, Firavunla Semud kavminin ziyanını gör!

Hayır ve şerri anlaşılsın diye her şeyi sınama

Şu göğe defalarca bak. Çünkü Tanrı “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.

Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?” Tanrı, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak” dedi.

Gök hususunda böyle olunca ya, bu kara yeri görmek, fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!

2950. Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım. Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar,

Yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi;

Rengi toprak olan yerin, yeninde, yakasında bulunan lâlle, âdi taşı meydana çıkarması içindir. Bu abus suratlı toprak, Hak hazinesinden, kerem deryasından ne çalmışsa,

2955. Takdir şahnesi, hadi der, doğru söyle..aldığın neyse bir kılına kadar anlat!

Hırsız, yani toprak “ Hiçbir şey almadım, hiçbir şey” derse de şahne, onu durmadan çekiştirip durur, eğip büker. Şahne, ona gâh şeker gibi lâtif sözler söyler; gâh onu asar, en kötü işkencelerde bulunur.

Bu suretle kahırla, lûtufla, korku ve can ateşinin tesiriyle o gizli şeylerin açığa vurulmasına gayret eder. O baharlar, Kibriya, şahnesinin lûtfudur. Hazan da Tanrı’nın korkutması, tehdit etmesidir.

2960. Kış da “ Ey gizli hırsız, meydana çık” diye mânevi bir çarmıhtır.

Savaş erinin gönlü bir zaman ferahlar, bir zaman daralır; derde, gıllıgüşa düşer.

Çünkü bedenlerimiz olan bu su ve toprak, bu balçık, münkirdir.Canların ziyasının hırsızıdır. Ulu Tanrı, ey yiğit; sıcağı soğuğu, zahmeti, derdi bedenlerimize havale etmiştir.

Bütün bunlar, korku, açlık,malların azlığı, bedenimizin hastalığı, hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir.

2965. Vaitlerle tehditler, bu birbirine karışmış olan iyi ve kötüyü ayırt etmek içindir.

Hakla,bâtıl birbirine karıştığından, sağlam parayla kalp akçayı bu hareme döktüklerinden dolayı, Ayırt etmek için hakikatları sınamış, görmüş bir mehenk gerektir ki,

Bu hileleri fark etsin, şu tedbirlerin esası olsun.

Ey Musa’nın anası, Musa’ya süt ver, belâya düşeceğini düşünme, suya at!

2970. Kim, Elest gününde o sütü emmişse Musa gibi sütü fark eder.

Çocuğun fark ve temyiz sahibi olmasını cidden istiyorsan, ey Musa’nın anası, hemen şimdi onu emzir de, Anasının sütündeki lezzeti anlasın, yaratılışı kötü dadılara teslim olmasın.

Devesini arayan adamın hikâyesinin faydası

Ey itimada lâyık adam, sen bir deve kaybetmişsin, herkes sana devenden bir nişan vermekte.

Sen devenin nerede olduğunu bile bilmiyorsun ama o söylenen nişanların yanlış olduğunu biliyorsun.

2975. Devesini kaybetmeyen de taklitle devesini kaybeden kişi gibi bir deve arar. “ Ben de devemi kaybettim. Kim bulursa müjdesini vereceğim” der.

Deve aramakta seninle yoldaşlık eder, deveye tamah ettiğinden böyle bir oyuna girişir. Sen, kime “ Bu söylediklerin yanlış” dersen o da sana uyup aynı sözü söyler.

O, yanlış nişaneyle doğrusunu ayırt edemez ama senin sözün, o mukallidin asâsıdır, ona dayanır.

2980. Doğru ve benzer bir nişane verirlerse inanırsın, şüphen kalmaz.

O nişane, hasta canına şifa olur, benzinin rengi yerine gelir, iyileşir, kuvvetlenirsin. Gözün ışıklanır, ayağın tutar, yürür.. cismin can olur, canın tamamıyla ruh kesilir.

“ Doğru söyledin ey emniyetli kişi, bu nişaneler, tamamıyla deveme ait.

Bu nişaneler, apaçık ve inanılır deliller.. bu nişaneler, devemi gördüğüne delâlet etmekte, âdeta Berat ve Kadir, âdeta kurtuluşun ta kendisi”

2985. Der, bu nişaneleri vereni “ Haydi, önden yürü. Yürüme vakti, sen öne düş de,

Ben senin ardınca geleyim. Doğru sözlü kişi, devemin kokusunu aldın, şimdi de nerede, göster” diye onu öne salarsın.

Fakat deve sahibi olmayıp bu araştırmada taklide uyan kişinin,

Bu doğru nişanelerle yakını artmaz, ancak hakikaten devesi kaybolanın inanışı ona da akseder.

Onun ciddiyetinden, tahassüründen bir koku alır, anlar ki onun bu yelip yortması saçma değil, elbette bir aslı var!

2990. Bu deve arayışı doğru değil ama o da bir deve kaybetmiştir.

Başkasının devesine tamah edişi onun yüzünü örter de kendi kaybını unutturur.

Devesi kaybolan nerelerde koşarsa bu da koşar, tamahından dertliye dost ve yoldaş olur. Yalancı da doğrucuyla yoldaş olunca yalanı, ansızın doğru olur.

Devenin koştuğu o ovada yalancı da kendi devesini buluverir.

2995. Onu görünce devesini hatırlar; dostunun, arkadaşının devesinden tamahını keser. Devesini orada otlar görür de mukallitten muhakkik olur.

Deveyi orada aramadığı halde bulunca o an hakikaten deveye talip kesilir.Bu nişaneler, apaçık ve inanılır deliller. Ondan sonra yalnızca yürümeye başlar, gözünü kendi devesine açar.

Asıl deve arayan “Beni bıraktın mı, halbuki şimdiye kadar arkadaşlık ettik” deyince,

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir