İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (1. Cilt – 14. Bölüm)

1300. Kuyunun karanlığı, halkın verdiği karanlıklardan daha iyidir. Halkın ayağını tutan, halkla karışıp görüşen; başını kurtaramamış, selâmete erişememiştir.

Aslan “İleri yürü. Benim açacağım yara, onu kahreder, bir bak, o aslan oarad mı? “ dedi. Tavşan “Ben o ateşten bir kere yanmışım. Sen beni kucağına alırsan,

Ey kerem madeni, ancak o vakit yardımınla gözümü açar, kuyuya bakabilirim” dedi.

Aslanın kuyuya bakıp kendinin ve tavşanın aksini görmesi Aslan onu kucağına aldı. O da aslanın himayesinde kuyuya kadar vardı.

1305. Kuyunun içine, suya bakınca aslanın ve onun aksi, sı içinde parıldadı.

Aslan su içinde parıldayan aksini gördü. Suda bir aslan şekliyle kucağında şişman bir tavşan şekli gördü. Su içinde düşmanını görünce, tavşanı bırakıp kuyu içine sıçradı.

Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü. Çünkü yaptığı zulüm, kendi başına geldi. Zalimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dediler:

1310. Daha ziyade zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet “daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.

Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun.

İpekböceği gibi kendi etrafını örme; kendine kuyu kazarsan bari kararlıca kaz! Zayıfları sen yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur’an’dan “İZa câe nasrullah” ı oku

Sen filsen, düşmanın senden ürkmüşse sana ceza olarak işte ebabil kuşu gelip çattı.

1315. Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar.

Sen birisini dişinle ısırıp ta kan içinde bırakırsan diş ağrısına tutulunca ne yaparsın? Aslan, kuyuda kendisini görünce hiddetinden o anda kendini düşmanından ayırt edemedi. Kendi aksini kendi düşmanı sandı, hulâsa, kendisine kılıç çekti.

Ey adam! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler, senin huyundur; sen, kendi huyunu onlarda görüyorsun.

1320. Senin varlığın, nifakın, zulmün, gafletin onlara aksetmiştir.

Sen o sun, sen kendini yaralamaktasın. O anda lânet ipliğini kendine, kendin dokuyorsun!

O kötülüğü sen kendinde açıkça görmüyorsun. Görsen kendine kendin, candan düşman olurdun. Ey ahmak! Kendine saldıran o aslan gibi sen de kendine saldırıyorsun.

1325. Ahlâkının künhüne erişir, hakikatını anlarsan o adam olmamazlığın senden olduğunu bilirsin. Aslan; başka bir aslan gibi görünen şeklin, kendi aksinden ibaret olduğu kuyu dibinde zâhir oldu.

Bir zayıfın dişini söken, o ters gören aslanın işini işlemektedir.

Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün kendi beninin aksidir, ondan nefret etme! “Müminler birbirinin aynasıdır.” Bu haberi Peygamber’den rivayet etmediler mi?

Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuşsun, o sebepten âlem sana gök görünüyor.

1330. Kör değilsen bu körlüğü kendinden bil. Kendine kötü de, başkasına deme! Eğermümin, Allah nuruyla bakmamış olaydı; gaip mümine bütün çıplaklığıyla nasıl görünürdü? Fakat sen Allah nuruyla değil, Allah ateşiyle baktığından kötülükte kaldın, iyilikten gafil oldun;

*İyiliği kötülükten ayırt edemedin, kötülükten de gafil oldun, iyilikten de.

Ey gama, kedere dalmış adam! Azar azar ateşe nur serp ki ateşin nura dönsün. Ya Rabbi, sen de o tertemiz suyu serp de âlemin şu ateşi tamamıyla nur olsun.

1335. Denizin suyu hep ferman altındadır; ya Rabbi su da senindir, ateş de! Sen istersen ateş, lâtif su olur; dilemezsen su bile ateş kesilir.

Bizim şu niyazımızı a yine sen ilham etmektesin. Zulümden kurtulmamız, senin ihsanındır. Sen bize bu isteği, biz istemeksizin verdin, hadsiz, hesapsiz ihsanlarda bulundun.

Tavşanın, av hayvanlarına “aslan kuyuya düştü” diye müjde götürmesi Tavşan kurtulduğunda sevinerek ovaya, av hayvanlarına koştu.

1340. Aslanın kuyuda öldüğünü görünce çayıra doğru döne oynıya gitmekteydi.

Ölümün pençesinden kurtulduğundan ayağı yerden kesilmiş, sevinmiş, el çırpmakta, dallar, yapraklar gibi yeşermiş neşelenmiş, oynamaktaydı.

Dallar, yapraklar, toprak hapsinden kurtulunca başlarını yükseltir, rüzgârın eşi, arkadaşı olurlar. Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp çıkınca ağacın tâ üstüne çıkarlar.

Her meyva ve her yaprak, tomurcuğunun diliyle Allah’nın şükrünü terennüm eder;

1345. Bizim aslımızı, ihsan sahibi Allah yetiştirdi, nihayet ağaç kalınlaştı, doğrulup yükseldi de.

Su ve çamur içinde olan canlar da bataklıklardan, su ve çamurdan kurtulunca gönülleri sevinç dolu bir halde. Allah aşkının havasında raksederler; ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir hale gelirler.

Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir? Sorma! Tamamıyla can olanlara gelince: onları hiç sorma (anlatmağa imkân yok!)

Tavşan, aslanı zindana soktu. Aslan için ne ayıp şey; bir tavşancıktan geri kaldı!

1350. Böyle bir ayba sahip olduğu halde şaşılacak şey şurasıdır ki bir de kendisine Fahreddin lâkabını takmalarını ister!

Ey kişi! Sen, bu dünya kuyusunun dibinde mahpus kalan bir aslansın. Tavşan gibi olan nefsin, seni nasıl kahretti?

Senin tavşan nefsin sahrada yeyip içmekte, zevk ve sefa etmekte. Sen ise şu dedikodu, bahis ve münakaşa kuyusunun dibindesin!

O aslan avcısı tavşan, av hayvanlarının bulunduğu yere koşup “birbirinizi muştulayın. Size müjdeci geldi. müjde, ey zevk u sefaya dalmış olanlar! Müjde ki o cehennem köpeği, geldiğ cehenneme gitti.

1355. Müjde! Allah o can düşmanının dişlerini söktü!

Pençesiyle nice başalr ezen düşmanı, ölüm süpürgesi çerçöp gibi süpürdü, gitti” dedi.

Av hayvanlarının tavşanın etrafına toplanıp onu öğmeleri

O zaman, bütün hayvanlar, sevinçli bir halde gülüp oynayarak, onun yüzünü öptüler, Etrafına halka oldular. O, çırağ gibi ortalarındaydı. Bütün sahradakiler, ona secde ettiler.

“Sen gökten inen bir melek misin, yoksa peri misin? Hayır, ne meleksin, ne peri! Sen ,erkek aslanların Azrâilisin

1360. Ne olursan ol; canımız sana kurban olsun! Ona galip geldin, elin, kolun sağ olsun! Allah bu suyu, senin arkından akıttı; eline, koluna aferin!

Bir daha söyle! Onu hile ile nasıl inandırdın; o zalimi, düzenle nasıl kahrettin? Bir daha söyle ki hikâyen dertlere derman, canlara merhem olsun!

Bir daha söyle ki o sitemkârın zulmünden canlarımızda yüz binlerce yaralar var” dediler.

1365. Tavşan dedi ki: “Ey ulular! Allah yardım etti, yoksa dünyada bir tavşan kim oluyor ki? Koluma kuvvet, kalbime kudret verdi; cenneti, huriyi kucağıma attı.

Üstünlükler, Hak’tan gelir, hallerin değişmesi de ondandır.

Tavşanın av hayvanlarına “buna sevinmeyin” diye nasihat etmesi Hak; bu kuvvet kudreti zan ve yakîn ehline nöbetle göstermektedir:

Ey ikbal nöbetine erişen! Kendine gel, sevinme! Sen nöbetle mukayyetsin, hürlük taslama!

1370. Saltanatı nöbetten üstün olan, ikbali ebedî bulunan nöbet davulunu yedi yıldızdan üstün bir yerde çalarlar.

Nöbetten üstün olanlar, bâki padişahlardır; onlar daima ruhlara sâkidir.

Bir iki gün su içmeyi terk edersen ağzını ebediyet şarabına daldırır, o hakikat şarabını içersin “ Küçük muharebeden büyük muharebeye döndük “ sözünün tefsiri

Ey padişahlar! Dışarıdaki düşmanı öldürdük; içimizde ondan beter bir hasım var. Bunu öldürmek, aklın fikrin işi değil. İçerideki aslan; öyle tavşan maskarası olmaz.

1375. Cehennem, bu nefistir; cehennem, bir ejderhadır ki harareti denizlerle eksilmez. Yedi denizi içer de yine kocakarıya benzeyen nefsin harareti ve coşkunluğu azalmaz.

Taşlar, taş yürekli kâfirler; ağlayıp inleyerek mahcup bir halde cehenneme girerler. Hak’tan ona şu nida gelmedikçe bu kadar azaba da kanaat etmez:

“Doydun mu” denir. O, kurt ve sırtlan gibi “Hayır, doymadım” der. İşte sana ateş, işte sana hararet!

1380.Bütün bir âlemi, bir lokma edip yutar da yine midesi “Daha fazla yok mu” diye bağırır. Nihayet Hak, onun üstüne Lâmekân âleminden ayağını koyar da işte o vakit derhal sakinleşir. Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasıdır. Onun için cüzüler daima küllün tabiatındadır.

Nefsi öldürecek ayak da ancak Hak’kın ayağıdır. Zaten nefsin yayını Hak’tan gayrı kim çekebilir? Yaya ancak doğru ok koyarlar. Bu yayın ters ve eğri okları da vardır.

1385. Ok gibi doğru ol da yaydan kurtul! Çünkü her doğru okun, yaydan fırlayacağına şüphe yok. Dış savaşından kurtulunca iç savaşına yüz tuttum.

Biz şimdi küçük muharebeden döndük; Peygamber’le beraber büyük muharebedeyiz. Allah’dan denizleri yaran bir kuvvet isterim ki bu Kaf dağını iğne ile yerinden koparıp atayım.

Şunu bil ki safları bozup dağıtan aslanla savaşmak kolaydır, asıl aslan, nefsini mağlup edendir. “

*Bunun hakkında sen bir hikâye dinle de sözümden hisse al:

Rum Kayseri elçisinin, Emîrülmü’minin Ömer’e – Allah ondan razı olsun – gelip Ömer’in kerametini

görmesi

1390. Rum Kayseri’den, Medine’de Ömer’e uzak çölleri aşarak bir elçi geldi. Medine halkına “Halifenin köşkü nerededir ki atımı, eşyamı oraya çekeyim” dedi. Halk, dedi ki: “Onun köşkü yok; Ömer’in köşkü, ancak aydın canıdır.

Gerçi emir diye adı sanı duyulmuşsa da onun, yoksullar gibi ancak bir kulübeciği var. Kardeş, onun köşkünü nasıl görebilirsin? Gönül gözünde kıl bitmiş!

1395. Gönül gözünü kıldan ve hastalıktan arıt, sonra köşkünü görmeyi gözet.

Kimin canı, heveslerden arınmışsa derhal tertemiz Allah tapusunu, Allah dergâhını görür.

Muhammed, bu ateşten, bu dumandan temizlendiğinden nereye yüz çevirse orada Allah cemalini gördü. Seni kötülüğe sevk eden vesveselere yoldaş oldukça “Semme vechullah”ı nasıl bilebilirsin?

Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül göğünde yüzlerce güneş görür.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir