İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (1. Cilt – 4. Bölüm)

300. Allah kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırdedebilir. Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlaşır. Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer. Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.

Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (H.Muhammed’den) .

305. Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harabetmektedir. Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.

Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mâna aşkıyla evini, barkını, mülkünü, malını bağışlamıştır.

Altın definesi için evi harabetmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir.

Suyu kesmiş, suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtmıştır. Deriyi yarmış,termeni çıkarmış… ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir.

310. Kaleyi yıkıp kâfirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır.

Hikmetinden sual edilmeyen Allah’’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri sözlerdir.

Gâh böyle gösterir, gâh bunun aksini. Din işinin künhünü anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur.

Fakat din işinde hayrete düşen, arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır.

Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru.

315. Her ikisinin yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet dolayısıyla yüz tanır olman mümkündür.

Zira nice insan suratlı şeytan vardır. Binaenaleyh her ele el vermek lâyık değildir. Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar.

Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.

  • Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır.

Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının şekline bürünür, onlar gibi görünürler), Ebu Museylim’e Ahmet lâkabı verirler.

Ebu Müseylim’in lâkabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi.

O, Hak şarabının mührü, şişesinin kapağı; halis misktir. Âdi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır.

Yahudi padişahın hikâyesi

Yahudiler içinde zâlim, İsa düşmanı ve Hıristiyanları yakıp yandırır bir padişah vardı.

325. İsa’nın devriyle, nöbet onundu. Mûsâ’nın canı oydu, onun canı Mûsâ. Şaşı padişah, Allah yolunda o iki Allah demsâzını birbirinden ayırdı.

Usta, bir şaşıya “yürü, var, o şişeyi evden getir” dedi. Şaşı,”O iki şişeden hangisini getireyim? Açıkça söyle dedi.

Usta dedi ki: “O iki şişe değildir. Yürü, şaşılığı bırak fazla görücü olma!”

330. Şaşı, “Usta, beni paylama. Şişe iki” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişenin birini kır!”

Çırak birini kırınca ikiside gözden kayboldu. İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur. Şişe birdi onun gözüne iki göründü. Şişeyi kırınca ne o şişe kaldı, ne öbürü!

Hiddet ve şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır.

Garez gelince hüner örtülür. Gönülden, göze, yüzlerce perde iner.

335. Kadı kalben rüşvet almaya karar verince zâlimi, ağlayıp inleyen mazlûmdan nasıl ayırtedebilir? Padişah, yahudice kininden dolayı öyle bir şaşı oldu ki aman Ya Rabbi, aman!

Musa dininin koruyucusuyum, arkasıyım diye yüz binlerce mazlûm mümin öldürttü.

Vezirin padişaha hile öğretmesi

Padişahın öyle yol vurucu, öyle hilekâr bir veziri vardı ki hile ile suyu bile düğümlerdi.

Dedi ki: “Hıristiyanlar, canlarını korurlar ve dinlerini padişahtan gizlerler.

340. Onları az öldür, çünkü öldürmede fayda yok, Dinin kokusu çıkmaz; misk ve öd ağacı değil ki! Yüz tane kılıf içinde gizli sırdır. Dışı, sana malûmdur ama içi aksine.”

Padişah : “Peki söyle bakalım, ne yapalım; bu hususta ne hile ve tezvirde bulunalım, çaresi ne? Ne yapalım ki dünyada ne açık dindar, ne gizli din tutar bir Hıristiyan kalmasın” dedi

Vezir dedi ki: “Bana gazebederek hükmet, kulağımı elimi kestir; burnumu, dudağımı yardır!

340. Ondan sonra beni dar ağacına götür. O esnada bir şefaatçi suçumun affını dilesin. Bu işi dört yol ağzı bir yerde, tellâl pazarında yaptır.

Ondan sonrada beni, huzurundan uzak bir şehre sür ki ben, onların arasına yüz türlü din kayıtsızlığı sokayım.

Vezirin Hıristiyanlara hilesi

Bu halde diyeyim ki: ben gizli Hıristiyanım; ey sır bilen Allah; sen benim gönlümü bilirsin!

Padişah, benim imanımı anladı; taassuptan dolayı canıma kasdetti.

350. Dinimi padişahtan saklamak, onun dininden görünmek istedim.

Padişah, benim sırlarımdan bir koku sezdi. Sözlerim huzurunda kusurlu göründü.

Dedi ki: “ Senin sözlerin, içinde iğne olan ekmek gibidir. Benim gönlümden senin gönlüne pencere var. Ben, o pencereden halini gördüm; artık lâfını dinleyemem.”

Eğer İsa’nın ruhaniyeti bana imdat etmeseydi o, yahudicesine beni parça parça ederdi .

355. İsa için başımla oynar, canımı verir ve bunu canıma yüz binlerce minnet bilirim. İsa’dan canımı sakınmam, fakat onun din bilgisine iyiden iyiye vâkıfım.

O pâk dinin cahiller arasında mahvolması, bana dokunmakta. Allah’ya, İsa’ya şükrolsun ki biz, bu hak dine yol gösterici olduk.

Belimizi zünnarla bağladığımızdan beri Yahudiden ve Yahudilikten kurtulduk.

360. Ey halk; devir, İsa’nın devridir. Onun dininin sırlarını candan dinleyin!”

*Vezir, bu hileyi, padişaha sayıp dökünce padişahın gönlünden endişeyi tamamiyle giderdi. Padişah, vezire, vezir ne dediyse yaptı.Halk, bu gizli ve hakikati meçhul hileden dolayı şaşırıp kaldı. Onu Hıristiyanların oturdukları tarafa sürdü.Vezir de ondan sonra halkı davete başladı.

Hıristiyanların vezirin hilesine inanmaları Yüz binlerce Hıristiyan, azar azar ozun etrafına toplandı.

O, onlara gizlice İncil’in, zünnarın ve namazın sırrını anlatmaktaydı.

365. Görünüşte din hükümlerini anlatıyordu; fakat bu anlatış, hakikatte onları avlamak için ıslık ve tuzaktı.

Bunun için (gizli hileyi anlamak müşkül olduğundan) bazı Eshab, Peygamber’den, azgın ve hilekâr nefsin hilesini sorarlar;

“ Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlâsa gizli garezlerden ne karıştırır?” derlerdi.

Peygamber’den ibadetin faziletini ve sevabını arayıp sormazlar;”Apaçık ayıp hangisidir?”diye kötü huyları sorarlardı.

Gülü, kerevizden fark edercesine kıldan kıla,zerreden zerreye nefis hilesini tanır, bilirlerdi.

370. Eshab’ın kılı kırk yaranları, umumiyetle o vaız ve beyana hayran olurlardı.

Hıristiyanların vezire uymaları

Hıristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avamın taklidinin kuvveti ne olabilir ki?

Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.

O ise hakikatte tek gözlü melûn Deccâl’dı. Ey Allah, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın! Ey Allah, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz.

375. Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doğan ve simurg olalım.

Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağnî Allah, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz!

Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz.

Biz, bu vahşi mahlûklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir. Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harab olmuştur.

380. Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala!

O büyükler büyüğünün haberlerinden birini dinle: “Huzuru kalb olmadıkça namaz tamam olmaz.” Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde?

Her günlük azar azar sadikane ibadet taneleri niçin bu ambarımızda toplanmıyor? Çakmak demirinden birçok ateş yıldızı sıçradı, o yanmış gönül, onları kabul edip çekti.

385. Ama karanlıkta bir hırsız, gizlice kıvılcımlara parmak basmakta. Onları, felekte bir çırağ parlamasın diye, birer birer söndürmekte.

*İnayetlerin bizimle oldukça o bayağı hırsızdan bize nice ve ne vakit korku olabilir? Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok!

Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin.

Ruhlar, her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hâkimi,ne de mahkûmu olmayarak feragate ulaşırlar.

390. Geceleyin zindandakilerin izndandan haberleri yoktur, sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler.

Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi.Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu! Ârifin hali , uyanıkken de budur, Allah”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.

Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar;Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler. Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.

395. Allah, ârifin bu halinden halka pek az bir miktarını gösterdi; halkı ise hisse mensup uyku kapladı (gaflete dalıp ârifi anlamadılar).

Onların canı:sırrına akıl almaz sahraya gitti.Ruhlarıda istirahatte, bedenleri de. Sonra tekrar bir ıslıkla onları tuzağa çeker, hepsini teklif kaydine düşürürsün.

Sabah vaktinin nuru baş kaldırıp feleğin altın gerkesi kanat çırpınca, Sabahı zuhura getiren, İsrafil gibi, herkesi o diyardan sûret âlemine getirir; Yayılmış ruhları cisim yapar, her cismide tekrar gebe bırakır.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir