İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (1. Cilt – 7. Bölüm)

600. Kazanıp kaybetmede satranç oyunu gibiyiz; ey huyları güzel! Bizim kazanıp kaybetmemiz sendendir. Ey bizim canımıza can olan! Biz kim oluyoruz ki seninle ortada olalım, görünelim!

Biz yokuz. Varlıklarımız, fâni sûretle gösteren Vücud-u Mutlak olan sensin.

Biz umumiyetle aslanlarız ama bayrak üstüne resmedilmiş aslanlar! Onların zaman zaman hareketleri, hamleleri rüzgârdandır.

605. Hareketimiz de, varlığımız da senin vergindir. Varlığımız umumiyetle senin icadındır. Yoksa, varlık lezzetini gösterdin. Yok olanı kendine âşık eylemiştin!

O İn’am ve ihsanın lezzetini… mezeyi, şarabı ve kadehi esirgeme! Esirgersen kim arayıp tarıyabilir? Nakış nakkaşla nasıl mücadele eder? Bize, bizim ef’alimize bakma; kendi ikramına, kendi cömertliğine bak!

610. Biz yoktuk, mücadelemiz de yoktu. Senin lûtfun bizim söylenmemiş sırlarımızı da işitiyordu. Nakış, nakkaşın ve kaleminin huzurunda ama karnındaki çocuk gibi âciz ve eli bağlıdır.

Kudret huzurunda bütün âlem mahlûkları, iğne önünde gergef gibi âcizdir.

Kudret gergefe bazen şeytan resmi, bazen insan resmi işler; gâh neşe, gâh keder nakşeder. Gergefin eli yok ki onu def’ için kımıldatsın; dili yok ki fayda, zarar hususunda ses çıkarsın.

615. Sen beytin tefsirini Kur’an’dan oku Allah “Attığın zaman sen atmadın” dedi. Biz bir ok atarsak, atış, bizden değildir. Biz yayız, o yayla ok atan Allah’dır.

Bu “cebir” değil, cebbarlığın mânasıdır. Cebbarlığı anış da, ancak Allah’ya tazarru ve niyaz içindir.

Bizim figanımız muztar ve kudretsiz olduğumuzun delilidir. Yaptığımızdan utanmamız da elimizde ihtiyar olduğuna delildir.

Yapıp yapmamada ihtiyarımız varsa utanma ne? Bu acıklanma, bu utanış, bu teeddüp ne?

620. Hocaların şakirtleri terbiye etmesi niçin; fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor? Eğer sen: “O, cebirden gafildir. Hak’ka mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor” dersen, Buna hoş bir cevap var; dinlersen küfürden geçer, dini tasdik eder, bana tâbi olursun: Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.

Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.

625. Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin. Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmiyeyim diye ahdeylersin.

Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.

Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.

Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.

630. Hak’kın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani? Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?

Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.

Gayrı sende âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.

Madem ki görmüyorsun; Allah’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?

635. Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun; Hangi işe meylin ve isteğin yoksa… Bu, Allah’dandır diye kendini Cebrî yaparsın! Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.

Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.

Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!

640. Kâfirler “Siccin” cinsinden olduklarından dünya zindanına rahat rahat gelmişlerdir. Peygamberler, (İlliyyi) cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyine doğru gitmişlerdir.

Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:

Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.

Ki İsâ bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,

645. Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti. Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.

Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.

Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım. Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsâ’nın yanında oturacağım.”

Vezirin her emîri ayrı ayrı veliaht yapması

650. Neden sonra o emîrleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi. Her birine “İsâ dininde Allah vekili ve benim halifem sensin,

Öbür emîrler senin tâbilerindir. İsâ, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti. Hangi emîr, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.

Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.

655. Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma. İşte şu tomar ve onda Mesîh’in hükümleri… Bunu ümmete tasih bir tarzda oku!” dedi.

O, her emîre ayrı olarak şunu söyledi: “Allah dininde senden başka naib yoktur!” Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.

Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.

660. O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır. Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.

Vezirin halvette kendini öldürmesi

Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.

Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.

Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.

665. Arap’tan ,Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Allah bilir. Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler.

Bir ay ahali, mezarı üstünde gözlerinden kanlı yaşlara yol verdiler. Onun ayrılığı derdinden padişahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardı.

İsâ Aleyhisselâm ümmetinin emîrlere “ İçinizde veliaht kimdir? “ diye sorması Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamına oturacak kimdir.

Ki biz o zatı, vezirin yerine imam ve mukteda tanıyalım. Elimizi de, eteğimizi de onun eline teslim edelim.

670. Madem ki güneş battı ve bizim gönlümüzü dağladı, onun yerine çırağı yakmaktan başka çaremiz yok.

Sevgili, göz önünden kayboldu mu, onun visâlinden mahrum kaldık mı, yerine birisinin vekil olması, birisinin bize yadigâr kalması gerekir.

Gül mevsimi geçip gülşen harap olunca gül kokusunu nereden alalım? Gül suyundan! Ulu Allah açıkça meydan da olmadığından, bu peygamberler Hakk’ın vekilleridir.

Hayır yanlış söyledim. Vekil ile vekil edeni iki sanırsan (bu) hatadır, iyi bir şey değil. Sen sûrete taptıkça ikidir. Sûretten kurtulana göre ise birdir.

675. Sûrete bakarsan gözün ikidir. Sen onun nuruna bak ki o birdir.

Bir adam, gözün nuruna bakarsa iki gözün nuru, birbirinden ayırdedilemez.

Bütün peygamberler doğrudur. “ Allah peygamberlerini birbirinden ayırdetmeyiz Bir yerde on tane çırağ bulundurulursa görünüşte her biri, öbüründen ayrıdır.

Nuruna yüz çevirirsen şüphesiz ki birinin nurunu öbürlerinden ayırt etmeye imkân yoktur.

680. Yüz tane elma, yüz tane de ayva saysan her biri ayrı ayrıdır. Onları sıkarsan yüz kalmaz, hepsi bir olur.

Mânalarda taksim ve sayı yoktur, ayırma, birleştirme olamaz.

Dostun, dostlarla birliği hoştur. Mâna ayağını tut (ona meylet), sûret serkeştir.

Serkeş sûreti, eziyetle eritip mahveyle ki onun altında define gibi olan vahdeti göresin.

Eğer sen eritmezsen onun (Allah’ın) inayetleri, esasen onu eritir. Ey gönlüm, kulu olan Allah!

685.O, hem gönüllere kendini gösterir, hem dervişin hırkasını diker. Hepimiz yayılmıştık ve bir cevherdik. Orada başsız ve ayaksızdık; Güneş gibi bir cevherdik, düğümsüz ve sâftık… su gibi.

O güzel ve lâtif nur sûrete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı. Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.

690. Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım. Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç!

Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca, kesmekten utanç gelmez. Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mâna vermesin. Hikâyeyi tamamlamaya, doğrular topluluğunun vefakârlığından bahse geldik:

695. O reisin ölümünden sonra kalktılar, yerine bir vekil istedilerdi.

Emîrlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri O emîrlerin birisi öne düşüp o vefalı kavmin yanına gitti.

Dedi ki: “İşte o zatın vekili; zamanede İsa halifesi benim.

İşte tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair burhanımdır.” Öbür emîrde pusudan çıkageldi. Hilâfet hususunda onun dâvası da bunun dâvası gibiydi

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir