İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 15. Bölüm)

1400. Yol azıtmış kavim, aptallıklarından peygamberlere “ Biz, sizi şom bilmekteyiz. Bize sizin yüzünüzden kötülük geliyor” dedi

Hıristiyanların cehaletine bak ki asılan bir Tanrıdan medet ummaktadır.

Çünkü onlarca İsa’yı Yahudiler asmıştır. Peki.. iş böyleyse ona kim imdat etsin?

O padişahın yüreği, onların yüzünden kan olunca “ Sen, onların içinde oldukça Tanrı onlara azap göndermez” hükmü nasıl olur da sürüp gider?

Hain kalpazandan, halis altınla kuyumcu, daha fazla korkar.

1405. Yusuflar, çirkin kişilerin hasedinden korkup gizlenirler. Güzeller, düşman korkusundan ateş içinde yaşarlar. Yusuflar, kardeşlerinin hilesi yüzünden kuyuya düşmüşlerdir. Çünkü o kardeşler, hasetlerinden Yusuf’u kurtlara verip dururlar.

Hasetten Mısır Yusuf’unun başına neler geldi? Bu haset, pusuya yatmış büyük bir kurttur. Hulâsa halîm Yakup, Yusuf’a bir şey yapmasın diye bu kurttan daima korkar.

Zahiri kurt, Yusuf’un etrafında dönüp dolaşmadı. Fakat bu haset, işlediği işle kurtları da geçti!

1410. Bu haset kurdu, Yusuf’u yaraladı da “ Biz onu elbiselerimizin başında bırakmış, gitmiştik, kurt kapmış” diye tatlı sözlerle özür serdetti.

Bu hile, yüz binlerce kurtta bile yok Hele dur, bak, bu kurt sonunda nasıl rüsvay olur!

Ondan dolayı herkesin yaptığı kötülüğün zararını göreceği gün hasetçiler, muhakkak kurt şeklinde haşredileceklerdir. Hırsla dolu aşağılık ve haram yiyici kişi, o sayı günü domuz şeklinde,

Zina edenler,avret yerleri kokarak, şarap içenler, ağızları kokarak dirilirler.

1415. Gönüllerin duyduğu o gizli koku, mahşerde açığa çıkar, duyulur. İnsanın varlığı bir ormana benzer. O deme agâhsan çekin bu varlıktan çekin!

Vücudumuzda binlerce kurt, binlerce domuz.. temiz, pis, güzel, çirkin binlerce sıfat var. Herhangi huy galipse hüküm, onundur. Maden de altın bakırdan fazlaysa o maden altın sayılır. Vücudunda hangi huy galipse o huyun suretine göre haşredilmen gerekir.

1420. İnsan da bir an olur, kurtluk zuhur eder, bir an olur, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel haline gelir. İyiliklerle kinler gizli bir yolda gönüllerden gönüllere gidip durmaktadır.

Hattâ insandan, öküzle eşek bile bilgi sahibi olur, akıllanır,hüner elde eder. Serkeş at, rahvan bir hale gelir, alışır. Ayı oynar, keçi de selâm verir.

Köpeğe insanın huyu geçer, nihayet çoban olur, av, avlar yahut sürüyü korur.

1425. Eshabı Kehf’in köpeğine onlardan öyle bir huy sirayet etti ki sonunda Tanrı’yı aramaya koyuldu.

Kalpte her an bir çeşit şey baş gösterir.. insan bazen şeytanlaşır, bazen melekleşir.. bazen tuzak kesilir, bazen yırtıcı hayvan!

Aslanların bildiği o acayip ormandan, gönüller tuzağına gizli bir yolu bulunan o meşelikten,

İçten içe hırsızlık et, can mercanını çal! Ey köpekten aşağı, âriflerin gönüllerinden o mercanı elde et.! Madem ki hırsızlık ediyorsun, bari lâtif inciyi çal! Mademki hamallık ediyorsun, bari yüce bir yük yüklen!

Müritlerin, Zünnun’un deli olmayıp mahsustan öyle göründüğünü anlamaları

1430. Dostlar Zünnun’un bu işinde düşünceye daldılar, zindana gittiler, bu hal hususunda konuşup fikirlerini söylemeye başladılar:

Dediler ki: “Bunu herhalde kasten yapıyor. Bunda bir hikmet var. O bu dinle bir kıbledir, bir delildir.

Ona delilik hükmetsin, o çaldırsın.. imkân mı var? Böyle bir şey onun deniz gibi hudutsuz aklından ne kadar uzak! Hâşa delilik bulutu, onun ayını örtsün.. böyle bir şey onun ulu makamının kemalinden değildir.

O halkın şerrinden bir bucağa sindi. Akıllılardan utandı da divane oldu.

1435. Tane tapan sersem akıldan usanmış da bu yüzden mahsus kendisini deli göstermiştir.”

Maden de der ki: “Yiğit , beni bağla.. öküz kuyruğundan yapılma kamçı ile başıma, sırtıma vur.. fakat deşeleme! Kamçı yarasından hayat bulayım.Musa’nın öküzü yüzünden dirilen maktul gibi dirileyim.

Öküz kuyruğundan yapılma kamçının açtığı yaradan iyileşeyim, Musa’nın mucizesiyle dirilen o öldürülmüş adam gibi canlanayım.

O öldürülmüş adam öküz kuyruğu kamçısının açtığı yaradan dirildi. Bakır gibi kimya yüzünden altın oldu.

1440. Sıçrayıp kalktı, sırları söyledi, kanını dökenleri gösterdi.

Beni bunlar öldürdü, bu fitnenin tohumunu bunlar ekti diye açıkça söz söyledi. Bu ağır beden de öldürüldü mü sırları bilen ruh varlığı dirilir.

O adamın canı cenneti de görür, cehennemi de.. bütün sırları da tanır, bilir. Kanlı şeytanları, hile ve hud’a tuzağını ve şeytanlıkları gösterir.

1445. Kuyruğunun açacağı yara yüzünden can kurtulsun diye öküz kesmek, yol şartlarındandır. Sen de tez öküz nefsi tepele de gizli ruh dirilsin, akıllansın.

Onlar, ahvali anlamak üzere Zünnun’un yanına yaklaşınca Zünnun onlara bağırdı: “ Hey, kimlersiniz? Sakının!” Onlar, edepli, edepli “ Biz dostlardanız. Buraya canla başla hal hatır sormak için geldik.

Nasılsın ey hünerli, marifetli akıl denizi? Akıllı olduğun halde niye kendini deli gösteriyorsun, bu ne bühtan?

1450. Güneşe külhanın dumanı erişir mi? Anka, kargaya zebun olur mu? Bizden çekinme, şunu anlat.Biz seni sevenleriz. Bize bu işi etme.

Sevenleri, kendinden uzaklaştırmak yaraşmaz. Onlardan işi gizlemek onları hileyle aldatmak doğru değildir. Padişahım, sırrı açığa vur. Ey ay yüzlü, yüzünü bulutla gizleme.

Biz seni seviyoruz,sana sadığız, âşığız. İki âlemde de gönlümüzü sana verdik” dediler.

1455. Zünnun, sövüp saymaya başladı, delicesine saçma sapan sözler söyledi.

Sıçrayıp onlara taş topaç yağdırmaya, sopa sallayıp fırlatmaya koyuldu. Hepsi yaralanıp ezilmek korkusundan kaçtılar. Zünnun, kahkahayla gülüp başını salladı. Dedi ki: “ Şu dostların heva ve hevesine bak.

Dostlara bak! Hani dost olanların nişanesi? Dostlara zahmet can gibi sevimlidir.

Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.

1460. Dostluk nişanesi belâdan, âfetlerden, minhetlerden hoşlanmak değil midir? Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”

Efendisinin Lokman’ı sınaması

Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi? Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.

Çünkü lokman, filvaki kul oğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.

1465. Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile”

Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!

Benim iki kulum var. Onlar hor hakîr kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi. Padişah “ Bu söz hatalı bir söz. O iki kul kimler ?” deyince ,şeyh “ Birisi kızmak, öbürü şehvet” dedi.

Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş olmaksızın da parlar durur.

1470. Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlûp olan, varlığa düşman olan kişidir. Lokman’ın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’ın kuluydu.

Bu ters dünyada benzerler pek çoktur. Onların nazarında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır. Her çöle, geçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır.

Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler.

1475. Mürailik sureti de bir güruhun adını zâhitliğe çıkarmıştır.Halbuki kendisi riyaya boğulmuştur. Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu, sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın. Bu nura sahip olan , akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.

Gaybı adamakıllı bilen Tanrının has kulları can âleminde kalp casuslarıdır. Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.

1480. Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın? Tanrı sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlukatın sırrı nedir ki?

Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?

Be zâlim, Davut’un elinde demir mum haline gelir,erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor? Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.

1485. Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.

Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.

Ey kul, sen baş köşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim. Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.

1490. Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der.

Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir.

Onların gözleri toktur, efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lâzım olan işi yapa gelmişlerdir. Halbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler. Efendi kulluk edebilir. Fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki.

1495. Şunu bil ki o âlemden bu âleme böyle tersine akseden nice şeyler vardır. Lokman’ın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane görmüştü.

Sırrı bildiği için o yol gösterici,iş başarmak için eşeğini güzelce sürmekteydi. Lokman’ı daha önceden azat ederdi ama hoşnutluğunu diliyordu.

Çünkü Lokman’nın muradı buydu. O aslan, o yiğit, istiyordu ki kimse sırrına ermesin.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir