İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 24. Bölüm)

2300. Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de, Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.

Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.

O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.

Halbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!

2305. Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir! Kan dalgası, misk tepesi.. deniz gibi, kuru toprak görünür.

Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.

Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür? Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?

2310. Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir!

Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!

Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin. Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!

Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.

2315. Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel..

Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için; Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.

O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı. Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.

2320. İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin! Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.

Tahta içinde sınık bir halde doğan kurt, tahtanın fidanlık halini bilir mi?

Bilse bilse o vakit mahiyeti itibariyle akıl sahibi olur, isterse sureti kurt olsun.

Akıl, kendini renk, renk, çeşit,çeşit gösterir, ama peri gibi o suretlerden fersahlarca uzaktır.

2325. Hatta peri de nedir ki? Melekten bile üstündür. Fakat sen sinek kanatlısın da onun için aşağılarda uçuyorsun. Gerçi aklın, seni yüceliklere çekmekte; ama taklit kurşun aşağılıklarda yayılmakta.

Taklitten doğan bilgi canımızın vebalidir, iğretidir. Bizse o bizim malımızdır diye oturup kalmışız. Bu çeşit akıldansa cahil olmak daha iyi.. deliliğe vurmak daha yeğ!

Faydanı nede görüyorsan ondan kaç. Zehir iç, Âbıhayatı dök!

2330. Seni öveni söv, kazancını, sermayeni müflise borç ver! Eminliği bırak, korku yerine var. Namusu terk et, apaçık rüsvay ol!

Ben uzun uzadıya ilerisini düşünen aklı denedim. Bundan böyle divaneliğe vuracağım!

Seyyid’in “Niçin orospuyu aldın?” demesi üzerine Delkak’ın mazereti

Seyyid-i Ecel, bir gece Delkak’a “ Hemencecik bir orospuyu neden aldın? Bunu bana söylemeliydin. Sana namuslu bir kız alırdık” dedi.

2335. Delkak “ Dokuz tane namuslu, temiz kadın aldım, hepsi orospu oldu. Derdimden eridim, bittim. Bunun üzerine bu hiçbir işe yaramaz orospuyu aldım. Görelim bakalım, bunun sonu ne olacak?” dedi. Ben, birçok defalar aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak, oraya delilik tohumu saçacağım!

Birisinin kendisini deli gösteren bir uluyu hile ile söyletmesi

Birisi” Bir akıllı arıyorum, onunla meşverette bulunacağım, bir müşkülüm var, ona söyleyeceğim” dedi. Bu sözü duyan da “ Şehrimizde kendisini deliliğe vuran birisi var, ondan başka akıllı yok.

2340. İşte bir sopaya binmiş, çocuklarla beraber koşup duruyor. Rey ve tedbir sahibi, ateş parçası gibi bir adamdır.

Kadri gök gibi yüce, yıldızlar yağdırıcı bir zattır.

Kudreti, parlaklığı, Kerrûbilere can olmuştur. O, kendisini bu divanelikte gizlemiştir.” dedi. Fakat her divaneyi kendine can sayma.. Sâmiri gibi buzağıya secde etme.

Bir veli sana gayb’a ait yüz binlerce şeyi, yüz binlerce sırrı apaçık söylese bile,

2345. Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça yine fışkıyı ödağacından ayırt edemezsin. Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl tanıyabilirsin?

Eğer yakîn gözün açıksa bak da her taşın altında bir erin gizli olduğunu gör!

Yol gösterici ortada, göz önünde; her Kelîm’in bir kilime bürünmüş olduğu meydandadır. Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.

2350. Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu anlayamaz. Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç?

Hırsız, gelip ona çatsa bile kör, hırsız kimdir? Ne anlasın?

Köpek, kör yoksulu ısırsa bile kör, kendisini dalayan köpeği nereden bilecek?

Köpeğin kör bir dilenciye saldırması

Bir köpek, mahallede bir kör bir dilenciye savaş aslanı gibi saldırdı.

2355. Ay bile yoksulların izi tozunu gözüne sürme gibi çektiği halde, köpek, kızgınlıkla yoksullara saldırır. Kör, köpeğin sesinden korktu, âciz oldu. Ona tâzim etmeye başladı:

“ Ey avcılar beyi, ey av aslanı, el senin elin (hüküm senin hükmün), benden el çek” demeye başladı. Hakîmin biri de zaruret yüzünden eşeğin kuyruğunu ağırlamış, o kuyruğa Kerim lâkabını takmıştır.

Kör de zora gelince köpeğe “ Ey aslan, benim gibi arık birisini avlayıp da ne yapacaksın?

2360. Dostların çölde yaban eşeği avlamaktalar, sense mahallede kör avlıyorsun, bu ne kötü şey! Dostların avda yaban eşeği arıyorlar, sen sokakta hile düzüp kör arıyorsun” dedi.

Bilgili köpek yaban eşeği avlar, bilgisiz köpekse köre kasteder.

Köpek bile, ilim öğrenince azgınlıktan kurtulur, ormanlarda helâl hayvanlar avlar. Köpek bile âlim olunca savaşta çevikleşir.. köpek bile ârif olunca Eshâb-ı Kehif’ten olur.

2365. Köpek bile avcıları kimdir, anlar, tanır. Yarabbi, her şeyi tanıtan o nur nedir ki?

Körün tanıyamaması, gözü olmadığından değildir; bu, onun bilgisizlikten sarhoş olması yüzündendir. Kör, bu yeryüzünden de daha gözsüz değil ya! Halbuki bu yer bile Tanrı inayetiyle düşmanı tanıdı!

Musa’nın nurunu gördü, ona iltifat etti, Karun’u ise tanıdı yere geçirdi. Benlikte bulunan her kişiyi helâk etti, Tanrının “ Ya ard ublai” emrini anladı.

2370. Toprak su, yer ve kıvılcımlı ateş.. bizimle her şeyden habersiz fakat Tanrı ile her şeyden haberdardırlar.

Bizim ise onun aksine Hak’tan gayrı her şeyden haberimiz var da Hak’tan haberimiz yoktur. Tehditçilerden bihaberiz!

Hülâsa onların hepsi Tanrı emanetini yüklenmekten korktular, çekindiler. Fakat hayvanla karışınca bu çekinmeleri, bu çalışmaları körleşti, neticesiz bir hale geldi!

“ Hepimiz de halkla diri, Hak’la ölü bir hale gelen bu hayattan bîzarız” dediler. Birisi, anası babası öldü mü yetim olur. Hak’la ünsiyet için kalb-i selim gerek!

2375. Hırsız, bir körden bir kumaş çaldı mı kör, bilmeden feryada başlar.  Fakat hırsız ona “Senin malını ben çaldım,ben hilebaz bir hırsızım” demedikçe, Kör, hırsızı nereden bilecek? Gözünün nuru, gözünün ışığı yok ki!

Ama sesini duydun mu onu sımsıkı tut, koy verme de çaldığı şeyleri söylet. Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.

2380. O , önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir. Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.

Kör olan gönül, canı, kulağı,gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.

Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.

Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi, dedi ki : “ Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.”

2385. Veli dedi ki: “ Git bu halkayı çalıp durma. Kapı kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel. Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum”

Muhtesibin,harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu zindana dâvet etmesi

Muhtesip gece yarısı bir yere uğradı. Duvar dibinde bir adamın uyuduğunu gördü. “ Hey, sarhoş musun,ne içtin? Söyle”dedi. Adam dedi ki: “ Testidekinden içtim!”

Muhtesip “ Söyle, testide ne var?” diye sordu. Adam, “İçtiğim şey” diye cevap verdi. Muhtesip, “ Bu gizli bir lâf.

2390. Ne içtin, içtiğin ne ?” diye sordu. Adam “ Testide gizli olan şey işte” dedi. Bu sual cevap, birbirine ulanıp gitti.Muhtesip de eşek gibi çamura saplanıp kaldı. Ona, “ Gel de bir ah de bakalım” dedi. Sarhoş söz söylerken “ Hu, hu” dedi.

Muhtesip, “ Ben sana ah dedim, hu, de demedim,sen hu diyorsun” deyince, adam, “ Ben neşeliyim, sen gamdan iki büklüm olmuşsun.

Ah; dertten , gamdan, zulümden olur. Sarhoşların bu hu’larıysa neşedendir.” dedi.

2395. Muhtesip, “ Ben şunu,bunu bilmem,kalk.Marifet satıp durma. Bu dırıltıyı bırak”dedi.

Adam, “Yürü be.. sen neredesin, ben nerede?” deyince, Muhtesip, “ Hadi kalk, zindana gel” dedi. Sarhoş dedi ki: “ Be Muhtesip, beni bırak da yürü işine. Çıplak adamdan rehin alabilir misin sen? Eğer benim yürümeye kuvvetim olsaydı burada yatar mıydım. Evime giderdim.

Eğer benim de aklım olsaydı, imkânını bulsaydım şeyhler gibi dükkân başında bulunurdum.”

Adam’ın halini anlamak için o ulu zatı ikinci defa olarak konuşturması

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir