İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 31. Bölüm)

3000. “ Şimdiye kadar abes bir şeyle meşguldüm,tamahtan sana yaltaklanıp duruyordum. Bu arayışta senden zâhiren, cismen ayrıldım ama asıl şimdi seninle derttaş oldum.

Şimdiye kadar devenin evsafını senden çalmıştım . Halbuki şimdi canım, benimkini gördü, artık gözüm doydu. Onu görmedikçe aramadım, istemedim. Fakat şimdi bakır mağlûp oldu, altın üst geldi.

Bütün suçlarım, şükür olsun,ibadet oldu, alay fena buldu, doğruluk kaldı. 3005. Suçlarım, Hakk’a vesile oldu. Gayri suçlarımı kınama, onlara dokunma.

Seni, doğruluğun arayıcı etmişti. Bana da ciddiyetim ve araştırmam doğruluk kapısını açtı. Seni, doğruluğun aramaya sevk etti, beni de aramam doğruluğa çekti.

Alay olsun diye, iş olsun diye yere devlet tohumu ekiyordum.

Halbuki onun aslı varmış, hakikî kazancımmış.. ektiğim her taneye bedel yüzlerce tane çıktı” diye cevap verir.

3010. Hırsız, bir eve girmeğe kalkışır, girince görür ki girdiği kendi eviymiş! Ey soğuk, hararetlen ki ısınasın, sertliğe alış ki yumuşayasın.

O iki deve değildir ki.. bir devedir. Fakat söz dar, mâna ise pek geniş!

Söz mânaya daima kifayetsiz. Onun için Peygamber” Tanrıyı bilenin dili tutulur” dedi. Söz, hesapta usturlaba benzer. Usturlap, göğü güneşi ne kadar bilebilir ki?

3015. Hele bu gök olursa.. bu öyle bir gök ki, gökyüzü, buna nispetle bir katre. Bu güneş,o güneşe nispetle bir zerre!

Her an bir Mescidi Dırâr var

Münafıkların yaptıkları mescidin hakikî bir mescit olmayıp hile yurdu, Yahudi tuzağı olduğu anlaşılınca, Peygamber “ Onu yıkın! Süprüntülük, küllük, gübürlük yapın” buyurdu.

Mescidin sahibi de mescit gibi kalptı. Tuzağa saçtığın taneler, cömertlik sayılmaz ki. Oltandaki et lokması, balığı avlamak içindir. Öyle bir lokma ne ihsandır, ne cömertlik!

3020. Kubâ’lıların Mescidi, taştan, topraktan ibaretken yine kendisinin naziri olmayan Mescid- i Dırar’ın vücuduna meydan vermedi.

Taşa toprağa bile böyle bir zulüm ve sitem yapılmadı. Adalet emîri olan Resulullah, Kubâ mescidine benzemeyen o mescide şûle vurdu, onu yakıp yıktı!

Asılların aslı olan hakikatların da, bil ki, farkları, ayrılıkları vardır. Ne hayatı onun hayatına benzer, ne mematı onun mematına.

Hattâ kabrini bile öbürünün kabri gibi sanma. O cihanın farkını ben nasıl söyleyeyim?

3025. Ey iş eri, sen işini mehenge vur da bir Mescid’i Dırâr da sen yapma.

Sen o mescit yapanları kınıyor, onlarla alay ediyorsun ama gözünü çevirip baksan görürsün ki sen de onlardansın!

Bir iş için savaşan, fakat kendisinin de o hale müptelâ olduğından haberi olmayan Hintli

Dört Hintli bir mescitte Tanrı’ya ibadet için namaza durmuşlar, rükû ve sücuda koyulmuşlardı. Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmaktaydı.

Bu sırada müezzin içeriye girdi. Hintlilerin birisinin ağzından bilâihtiyar bir söz çıktı; “ Müezzin, ezanı okudun mu, yoksa vakit var mı?”

3030. Öbür Hintli, namaz içinde olduğu halde “ Sus yahu, konuştun, namazın bozuldu.” dedi. Üçüncü Hintli ikincisine dedi ki : “Onu ne kınıyorsun baba, kendi derdine bak, kendini kına!” Dördüncü “ Hamd olsun ben, üçünüz gibi kuyuya düşmedim” dedi.

Hulasâ dördünün de namazı bozuldu. Âlemin ayıbını söyleyen daha fazla yol kaybeder.

Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görür.Kim birisinin ayıbını görürse o alınır, o ayıbı kendisinde bulur.

3035. Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gayıptan! Madem ki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın.

Yarayı ayıplamak, ona merhem koymaktır. Sınık bir hale düştü mü “ Bir kavmin azizi zelil oldu mu acıyın ona”hadîsine mazhar olur.

Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de o ayıp, senden de zuhur edebilir.

Tanrıdan “ Emin olmayın” sözünü duymadın mı? Peki o halde neden müsterih ve emin oluyorsun?

3040. İblis, yıllarca iyi adla anılarak yaşadığı halde nihayet bak, nasıl rüsvay oldu, adı ne oldu? Yüceliği âlemde tanınmıştı; aksiyle tanındı, yazık!

Emin değilsen, tanınmayı isteme. Yürü, yüzünü korkuyla yıka da sonra göster. Güzelim, sakalın çıkmıyorsa başka sakalsızları kınama.

Şu işe bak: Şeytan, belâlara düştü de sana ibret oldu.

3045. Sen belâya uğrayıp ona ibret olmadın.. o zehri içti, sen şerbetini iç,(ibret almana bak!).

Oğuzların,birini korkutmak için başka birini öldürmeye kalkışmaları

Kan dökücü Oğuz Türkleri, malları yağma etmek üzere bir köye girdiler. O köyün eşrafından iki kişi yakalayıp birini öldürmeye niyet ettiler.

Öldürmek üzere elini bağladıkları zaman dedi ki : “ Padişahlar, yüce erler. Niye benim kanıma kastediyorsunuz. Neden benim kanıma susadınız?

3950. Öldürülmemde ki maksat, garaz ne? Görüyorsunuz ya, gördüğünüz gibi yoksulum, çırçıplak bir adamım” Oğuzların biri “ Arkadaşın korksun, ürksün de altınları çıkarsın diye öldürüyoruz” dedi.

Adam “O benden yoksul” deyince Oğuz, “ Haber verdiler onun altını var” dedi.

Adam dedi ki : “Madem ki bizim ikimizden bir şey umuyorsunuz, Evvelâ onu öldürün de ben korkayım, altınların yerini göstereyim!”

3055. Şimdi sen de Tanrı’nın keremine bak ki biz âhir zamanda geldik.

Zamanlardan sonuncusu, ilk devirlerden daha üstündür. Hadîste “ Ahirûnes Sâbikun” denmektedir. Merhamet sahibi Tanrı, Nûh ve Hûd kavimlerinin helâkini bize gösterdi;

Biz korkalım, ibret alalım diye onları kahretti. Ya aksi olsaydı vay haline!

Kendisine tapanların–peygamber ve velilerin– Aleyhimüsselâm—varlıkları nimetken buna şükretmeyenlerin hali

Peygamberlerden hangisi, suça, ayıba dair bir şey söylediyse taş gibi katı gönül’e, kapkara cana,

3060. Tanrı fermanlarına ehemmiyet vermemeye, yarın ki ahret gününü düşünmeyip rahatça keyfine bakmaya, Bu aşağılık dünyaya heves etmeye,bu aşağılık dünyaya âşık, karılar gibi nefse zebun olmaya,

Nasihat edenlerden kaçmaya, temiz kişilerle buluşmaktan çekinmeye,

Gönül’e, gönül ehline karşı yabancı durmaya, padişahlara hile düzmeye, onlara karşı tilkilik yapmaya kalkışmaya, Gözü tok kişileri yoksul sanmaya,onlara haset edip gizlice düşman olmaya dair söyledi.

3065. Onlardan biri verdiğin bir şeyi kabul ederse yoksul dersin, kabul etmezse riyakâr ve mürai! İnsanlara karışırsa tamahkâr dersin. Karışmaz, çekingen davranırsa kibirli!

Yahut da münafıklar gibi “ Çoluğun, çocuğun nafakasını kazanmaya uğraşıyorum, Ne başımı kaşımaya vaktim var , ne din kaydına düşüp ibadet etmeğe!

Lûtfet, bizi himmetle bir an da sonunda biz de velilerden olalım” diye mazeret serdedersin.

3070. Fakat bu sözde, dertten, aşktan değildir. Âdeta uyuyan bir adamın bir aralık uyanıp sayıklayarak tekrar uykuya dalmasına benzer.

“Ayalimin rızkını kazanmaktan başka bir şey yapamıyorum. Ne çare? Dişimle, tırnağımla çalışıp çabalıyor, helâlinden kazanıyorum” dersin.

Ey sapıklara karışan, ne helâli? Senin kanından başka helâl göremiyorum. Çare Tanrı’dandır. Lokmandan değil.. çare dindendir puttan değil!

Ey aşağılık dünyaya bile sabredemeyen, bu yeryüzünü güzel bir tarzda döşeyen Tanrı’ya nasıl sabredebiliyorsun?

3075. Ey naz ve nimete bile sabredemeyen, kerim Tanrı’ya nasıl sabredebiliyorsun? Ey temize, pise bile sabırsız, Yaradanına nasıl sabredebiliyorsun?

Nerede bir Halil ki mağaradan çıkıp ayı görünce “ Bu benim Rabbim” dedikten sonra battığını görünce kendisine gelip “ Nerede kâinatı yaratan Tanrı?” desin.

Ben, bu iki meclis sahibini görmedikçe iki âlemi de görmek istemem. Tanrı sıfatlarını görmedikçe ekmek bile yesem boğazımda kalır.

3080. Onun yüzünü görmedikçe, onun gülünü , gül bahçesini temaşa etmedikçe lokma nasıl siner? Tanrı’yı ummadan bu suyu bir an bile kim içer? Ancak öküz ve eşek!..

Hayvan gibi olanlar, hatta ondan da aşağı bir dereceye düşmüş bulunanlar, hileyle dolu olsa bile yine pis, murdar, kokmuş kişilerdir.

Böyle kişinin hilesi de baş aşağı olmuştur, kendisi de. Zamanı geçip gitmiş, günü bir türlü gelmez olmuştur. Düşüncesi körleşmiş, aklı bozulmuş ömrü hiçe gitmiştir. Elif gibi hiçbir şeyi yoktur!

3085. “ Ben de bu düşüncedeyim” dese bile bu da o nefsin hilesinden,masalındandır.

“ Tanrı yargılayıcıdır, merhametlidir” demesi de aşağılık nefsin hilesinden başka bir şey değildir. Ey elimde ekmeğim yok diye gamdan ölen, Tanrı yargılayıcı ve merhametliyse ya bu korku ne?

İhtiyar bir adamın hastalıklardan doktora şikayeti,doktorun cevabı

İhtiyarın biri, bir doktora “ Dimağım yorgun, aklım yerinde değil” dedi.

Doktor dedi ki . “ O akıl zayıflığı ihtiyarlıktandır.” İhtiyar, “ Gözüm de kararıyor” dedi. Doktor “Koca ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi.

3090. Doktor,”Koca ihtiyar,ihtiyarlıktan” dedi.Adam, “ Arkam dehşetli ağrıyor” deyince, Doktor dedi ki: “A zayıf ihtiyar, ihtiyarlıktan!” Adam, “ Ne yiyorsam hazmedemiyorum” dedi.

Doktor “ Mide zayıflığı da ihtiyarlıktan” dedi. Adam, “ Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım var” dedi. Doktor dedi ki: “Evet, nefes darlığı da ihtiyarlıktan. İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü illet peyda olur.”

İhtiyar kızıp, “ Be ahmak, lâfın hep bu mu, sen doktorluktan yalnız bunu mu belledin?

3095. Be herif, Tanrı her derde bir derman verdi, bunu bilemiyor musun?

Sen ahmak bir eşeksin,bilgin de kıt, aklın da. Ayağın kısa olduğundan yeryüzünde kalakalmışsın” dedi. Doktor cevap verdi: “ Ey yaşı altmış, işi bitmiş adam, bu kızgınlık, bu hiddet de ihtiyarlıktan!”

Vücudun bütün cüzileri, zayıflar, yıpranır, sabır da azalır. İki çift söze bile tahammül edemez, haykırır. Bir yudum suyu bile hazmedemez, kusuverir!

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir