İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 36. Bölüm)

3500. Nefis Sofestai olmuştur, vur nefsin kafasına! Çünkü hakikati kötekle anlar, delil getirmekle değil.

Mucize görür, aydınlanır. Sonradan der ki: O bir hayaldi.

Hakikat olsaydı o gördüğüm şaşılacak şey gece gündüz gözümün önünde dururdu. Halbuki o temiz gözlerde mukimdir, hayvan gözüne karin olmaz.

O şaşılacak şey, o mucize, bu duygudan utanır çekinir. Tavus kuşu, hiç dar bir kuyuya girer mi?

3505. Sakın bana, çok söylüyor deme. Ben, yüzde birini söylüyorum, söylediğim de pek cüzi, muhtasar!

Sofilerin,şeyhin huzurunda çok söz söyleyen sofiyi kınamaları

Sofiler, bir sofiyi kınayıp tekke şeyhinin yanına gelerek, Şeyhe “ Ey ulumuz, medet.. bu sofiden öcümüzü al”dediler.

Şeyh “ Sofiler, şikâyetiniz neden” diye sorunca birisi “ Bu sofinin üç kötü huyu var;

Söze başladı mı çan gibi susmak bilmez, boyuna söyler. Yemeğe girişti mi yirmi kişinin öğününden fazla yemek yer.

3510. Yattı mı uyudu mu Eshabı Kehf’ benzer” dedi. Sofiler, bu üç huy, yol ehline yaraşmaz diye şeyhin huzurunda savaşa giriştiler.

Şeyh o fakire yüz çevirip dedi ki: “ Ne halin olursa olsan, o halde itidali koru.

“ İşlerin hayırlısı orta hallisidir” diye haberde bile var. Vücuttaki Ahlât itidal yüzünden faydalı. Bunların biri herhangi bir ârızî sebeple fazlalaştı mı insanın bedeninde hastalık meydana gelir. Yoldaşına pek yüklenme, çok söz söyleme, onu pek övme, çünkü bu, nihayet ayrılığa sebep olur.

3515. Musa’nın sözü, kendince haddindeydi ama o iyi dosta fazla geldi.

O fazlalık da Hızır’la arasının açılmasına sebep oldu. Musa’ya “ Haydi, git.. sen çok söylüyorsun.. gayri ayrılık geldi, çattı!

Musa, sen ne fazla konuşuyorsun, git, uzaklaş.. Yahut da benimle olunca kör dilsiz kesil.

Yok.. eğer gitmez, inadına oturursan hakikatte de bence gitmiş, benden ayrılmış sayılırsın” dedi. Meselâ namazda ansızın yellensen , biriside sana git yeniden aptes al dese,

3520. Gitmez, orada kakılır kalır namaz kılmaya devam edersen istediğin kadar eğil bükül, yat kalk.. be şaşkın, zaten namazın gitti!

Yürü, seninle eş olanların, sözünü sohbetini susamışçasına sevenlerin yanına var. Bekçi, uyuyanlara göredir. Balıkların bekçiye ne ihtiyacı var?

Çamaşırcıya elbise giyenler muhtaçtır. Çırçıplak canın ziyneti Tanrı tecellisidir. Ya çıplakları bırak, bir yana çekil.. yahut onlar gibi elbiseden vazgeç!

3525. Yok.. eğer tamamıyla soyunamıyorsan bari elbiseni azalt da orta halli ol!”

Fakirin şeyhe özrünü arzetmesi

Fakir, o şeyhe ahvalini anlattı, suçuna özürler diledi.

Şeyh’in sualine, Hızır’ın cevapları gibi güzelce, doğruca cevaplar verdi. Nitekim Kelîmin suallerine Hızır’ın Alîm Tanrı’dan verdiği cevaplarlarla;

Musa’nın müşkülleri halloldu. Hızır, Musa’ya her müşkülü için anlatılamayacak derecede miftahlar verdi.

3530. Dervişe Hızır’dan mirastı, o da şeyhin suallerine cevap vermede himmet etti. Dedi ki : “Orta yol hikmetse de bu orta hallilik de nispidir.

Su, deveye göre azdır, fakat fareye göre deniz gibiydi.

Birisinin dört ekmeğe ihtiyacı olurda iki, yahut üç tanesini yerse bu, orta bir yiyiştir.

Fakat dördünü de yerse bu yiyiş, orta bir yiyiş değildir ki. O adam, kaz gibi hırsına esir olmuştur.

3535. Birisinin on ekmeğe iştahı olsa da altısını yese bu orta sayılır.

Fakat benim elli ekmeğe ihtiyacım var, senin altı yufkaya müsavi değiliz ki.

Sen on rekât namaz kılınca usanırsın, ben beş yüz rekât namaz kılsam usanmam. Birisi, ta Kâbe’ye kadar yaya gider, öbürü mescide varıncaya kadar kendisinden geçer.

Birisi o kadar cömerttir ki gönlü bulanmadan canını bile verir, öbürü bir dilim ekmek verebilmek için can çekişir.

3540. Bu orta halli oluş, sona göredir; önü, sonu olan şeye nispetledir. Bir şeyde evvel, âhir olmalı ki ortası tasavvur edilebilsin.

Sonsuz şeyin önü, sonu nasıl olur.. önü, sonu olmayanın ortası nasıl bulunur?

Tanrı, “ Deniz mürekkep olsa biterdi de Rabbimin kelimeleri bitmezdi” dedi. Kimse Tanrı tecellisinin evvelini, âhirini göremedi.

Hattâ yedi deniz, tamamıyla mürekkep olsa gene biteceğini umma.

3545. Bağ, orman baştanbaşa kalem olsa bu söz, yine eksilmez.

O mürekkebin, o kalemlerin hepsi biterde sonu olmayan bu söz yine kalır.

Benim halim uyuyan adamın haline benzer. Gören sapık, beni uyuyor sanıyor.

Halbuki bil ki gözüm uyur, gönlüm uyanıktır. Bil ki işsiz güçsüz gibi duruyorum ama işimde var, gücüm de! Peygamber “ Gözlerim uyur ama Tanrı lûtfuyla kalbim uyumaz” dedi.

3550. Senin gözün açık, kalbin uyuyor; benim gözüm uyuyor, gönlüme kapı açılmış! Gönlün ayrı beş duygusu var, gönül duygusuna iki cihan da pencere.

Sen, kendi zayıflığınla bana bakma.. sana gece çağı ama o gece, bana kuşluk vakti. Sana zindan, fakat o zindan bana bahçe gibi. Meşguliyetin ta kendisi bana istirahat hali.

Senin ayağın balçıkta, bana balçık gül kesilmiş .. sana yas, bana düğün, dernek davul zurna !

3555. Seninle yeryüzünde oturup duruyorum ama Zuhal yıldızı gibi yedinci kat göğün üstünde koşup durmaktayım. Seninle oturan ben değilim, benim gölgem. Mertebem, düşüncelerden üstün.

Çünkü ben düşüncelerden, vesveselerden geçtim, onların dışında koşup gezmekteyim. Ben endişelere hâkimim, mahkûm değil. Usta, binaya hâkimdir.

Bütün halk, endişelere, vesveselere mahkûmdur. O yüzden hepsinin gönlü hasta, hepsi gamlı, gussalıdır.

3560. Onların arasından çıkıp kurtulmak istersem kendimi mahsustan endişeli gösteririm. Ben, yücelerde uçan bir kuşum, endişe sinek! Sinek nasıl olurda beni elde edebilir?

Ayakları kırık olanlar da benimle buluşsunlar, konuşsunlar diye göğün yücelerinden kasten aşağıya inerim. Aşağılık sıfatlardan usandım mı melekler gibi uçuveririm.

Benim kanadım, kendinden çıkmadır. Vücuduma iki kanat yapıştırmadım ben.

3565. Cafer-i Tayyar’ın kanadı kendindendir, Cafer-i Tarrar’ın kanadı ise iğreti.

Tatmayan adama göre bu, dâvadan ibarettir. Fakat makamı yüce kişilere göre dâva değil, mânadır.

Bu söz,kargaya göre lâftan, kuru iddiadan ibarettir. Nitekim sineğe göre dolu tencere ile boş tencere birdir. İçinde lokma gevher olduktan sonra çekinme muktedir olduğun kadar ye!

Şeyhin biri bir gün, halkın kötü zannını gidermek için leğene kustu, leğen inciyle doldu.

3570. Bu suretle o basiret sahibi pir, halkın az akıllılığına acıyıp ancak akılla anlaşılır inciyi gözle görülür inci haline getirdi.

Fakat midende temiz de pis murdar bir hale geliyorsa boğazını kilitle, anahtarı da sakla. Lokma, kimde ululuk nuru haline gelirse ne dilerse yesin.. Ona helâl!

Doğruluğuna kendisi tanık olan iddia

Eğer benim canıma âşina isen bilirsin ki şu mânalı sözüm boş dâva değildir.

Gece yarısında bile senin yanındayım; kendine gel.. geceleyin korkma; ben senin adamınım, hısmınım dersem,

3575. Bu iki iddia da, eğer hısımlarının sesini tanırsan sence doğrudur.

Yanında olmak da, hısmın bulunmak da iddiadır ama iyi anlayan kişiye göre ikisi de mânadan ibarettir ve doğrudur. Sesinin yakından gelişi de şehadet eder ki bu nefes, bir sevgilinin yanından gelmekte.

Hısımların seslerindeki tat da o hısmın doğruluğuna şahittir.

Fakat Tanrı ilhamına mazhar olmayan ve bilgisizliğinden yabancı sesiyle akraba sesini birbirinden ayırt edemeyen ahmağa göre,

3580. Bu adamın sözü dâvadan ibarettir. Bu ahmağın bilgisizliği, inkârına sebep olur.

Fakat gönlünde Tanrı nurları olan akıllı, anlayışlı kişiye göre bu ses, mânanın ta kendisidir ve doğrudur. Bu, şuna benzer: Arapça bilen birisi, Arapça “Ben Arapça bilirim” dese,

Onun Arapça bilirim demesi dâvadır ama Arapça söyleyişi de mânadır, dâvasının ispatıdır. Yahut bir kâtip, kâğıdın üstüne “ Ben kâtibim, yazı okuyabilirim, yüce bir kişiyim” diye yazsa,

3585. Bu yazı filvaki dâvadır ama, yazılan şeyde dâvanın doğruluğuna şahittir.

Yahut da bir sofi “ Dün akşam rüyada birisini gördün ya.. hani omuzun da seccade vardı. İşte o benim. Rüyada sana nazardaki feyizleri anlatmıştım.

Onları kulağına küpe et. O sözü aklına rehber yap, sözlere uy” dese, Bu söz, sana rüyayı hatırlatır. Yeni bir mucize, eski bir altındır.

3590. Bu söz, dâva gibi görünür ama rüyayı görenin ruhu” Evet” der. Tasdik eder. Hikmet, müminin kaybolmuş malı olduğundan kimden duysa inanır, kabul eder.

Fakat kendisini hikmetin yanında bulursa nasıl şüphe edebilir. Nasıl yanılabilir? Susuz birisine “ Acele et, çabuk, kadehteki suyu al iç” desen,

Susuz, “Bu bir dâvadan ibaret. Yürü ey dâvacı benden uzaklaş”

3595. Yahut “Kadehtekinin su, o içilen güzel, berrak su olduğuna dair bana bir delil göster!””der mi? Ana, süt emer çocuğuna “Gel yavrum, süt em, ben senin ananım” dese,

Çocuk “Ana, sütünü emersem karnım doyacak mı bir delil göster!” der mi?

Her ümmetin gönlünde Hak’tan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir. Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir