İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 5. Bölüm)

400. Tabak boşalınca, çocuk tabağını aldı,”Ey kâmil kişi ,paramı ver” dedi.

Şeyh dedi ki: “Parayı nerden bulayım? Ben borçlu bir adamım,aynı zamanda ölüyorum!” Çocuk derdinden tabağı yere vurdu,feryat ve figana başladı.

Eleminden hayhayla ağlamaya koyuldu,”Keşke iki ayağım da kırılaydı, Keşke külhan’a gideydim de tekkenin kapısından geçmez olaydım” diyordu.

405. Boğazına düşkün, yemeye alışkın sofiler,köpek gönüllüdürler,fakat kedi gibi yüzlerini yıkarklar,temiz görünürler. Çocuğun feryadından hırlı,hırsız birçok kişi başına toplandı.

Çocuk,”Ey kötü Şeyh,beni ustam muhakkak öldürür.

Eğer yanına eli boş gidersem beni keser,buna razı mısın?” diyordu. Borçlular da inkâra düşüp Şeyh’e yüz çevirerek “Bu ne oyun ki?

410. Bizim malımızı yedin,borçlu gidiyorsun.Böyle olduğu halde neden başka bir zulümde daha bulundun?” diyorlardı.

Çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı.Şeyh’e gelince,gözlerini yummuş,ona hiç bakmıyordu. Bu cefaya,bu aykırı işe aldırış etmemekteydi.Ay gibi yüzünü yorganın içine çekmişti.

Ezelle hoş,ecelle sevinçli..havas ve acamın kınamasından,dedikodusundan el ayak çekmiş! Can, bir adamın yüzüne gülerse, ona halkın ekşi suratlı oluşundan ne zarar.

415. Can birisini öperse,felekten,feleğin hışmından gam yer mi?

Mehtaplı gecede ay, Simâk burcundayken köpeklerden,köpeklerin havlamasından ne korkusu olur? Köpek vazifesini yerine getirir,ay da ışığını yere döşeyip durur.

Herkes kendi işceğizini görür.Su,bir çöp için durulduğunu terk etmez. Çöp, çöpçesine su üstünde yürür durur,sâf su da bulanmadan akıp gider.

420.Mustafa,gece yarısı ayı ikiye böler;Ebulehep, kininden saçma sapan söylenir! İsa ölüyü diriltir; Yahudi,hiddetinden sakalını yolar.

Köpeğin sesi ayın kulağına girer mi? Hele o ay, Tanrı hası olursa..

Padişah ,sabaha kadar musiki âlemi yapar,su kenarında şarap içer, kurbağaların seslerinden haberi bile olmaz. Çocuğun parası,orada bulunanlara müsaviyen takdim edilseydi herkese birkaç akçe düşerdi,çocuk da parasını alırdı.Fakat Şeyh’in himmeti bu cömertliği de bağladı.

425. Bu suretle kimse çocuğa bir şey vermedi. Pirlerin kuvveti bundan da fazladır. İkindi vakti oldu.Hizmetçi, Hatem gibi cömert birisinin verdiği bir tabak altını getirdi. Mal sahibi halli bir kişi, Şeyh’in halini biliyordu,ona hediye göndermişti.

Tabağın bir köşesinde dört yüz dinar vardı,bir tarafında da kâğıda sarılı yarım dinar. Hizmetçi gelip Şeyh’i ağırladı,o misli bulunmaz Şeyh’in önüne o tabağı koydu.

430. Tabağın üstünden örtü kaldırılınca halk Şeyh’in kerametini gördü. Hepsinden de feryat yüceldi: “ Ey şeyhlerin de başı, şahların da , bu neydi? Bu ne sır, bu ne sultanlık ? Ey sır sahiplerinin efendisi !

Biz bilemedik, affet ; saçma sapan, uluorta hayli söylendik. Körcesine sopa sallamaktayız, elbette kandilleri kırarız.

435. Sağırlar gibi bir tek söz duymadan kendi aklımızca cevap vermeye kalkıştık, hezeyanlarda bulunduk. Biz Musa’dan da ibret almadık. O bile Hızır’ı kınadı da yüzü sarardı.

Hem gözü o kadar yüceleri gördüğü, gözünün nuru göklere bile nüfus ettiği halde !

Ey zamanın Musa’sı değirmendeki farenin gözü, ahmaklıktan senin gözünle bahse kalkıştı “ dediler. Şeyh “ Bütün o sözleri size helâl ettim.

440. Bunun sırrı şuydu,ben Tanrı’dan bunu diledim, Tanrı da bana doğru yolu gösterdi. O dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı.

Helva satan çocuk ağlamasaydı,rahmet denizi coşmazdı” dedi.

Kardeş , çocuk, senin cisim çocuğundur. İyice bil ki muradına erişmen de ağlamana bağlı. O libası elde etmek istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat !

Birisinin bir zahidi az ağla ki kör olmayasın diye korkutması

445. Bir zâhide ,çalışıp ,savaşan bir dostu “Az ağla ki gözün bozulmasın “ dedi. Zâhit dedi ki: “İş iki halden dışarı olamaz.Göz, ya yüzü görür, ya görmez.

Eğer Tanrı nurunu görürse ne gam? Tanrı visaline erişmek içiniki gözden olmak pek değersiz bir şey! Yok,eğer Tanrı nurunu, Tanrı ziyasını görmeyecekse böyle kötü gözün kör olması daha iyi!”

Gözden dolayı gam yeme ki İsa, senindir.Eğri yürüme de sana iki doğru göz bağışlasın.

450. Ruhunun İsa’sı senin yanındadır,ondan yardım dile.Çünkü o, yardım etti mi adamakıllı eder. Fakat ey temiz can, kemiklerle dolu olan tenle İsa’nın gönlüne saldırma, onun gönlünü çiğneme! Doğru kişilere anlattığımız hikâyedeki ahmağa benzeme.

İsa’ndan ten diriliği arama,Musa’dan Firavunluk muradı dileme! Gönlüne geçim kaygısını az koy,sen kapıda oldukça rızkın azalmaz.

455.Bu beden , ruha bir otağdır. Yahut da Nuh’un gemisine benzer.

Türk sağ oldukça mutlaka kendisine bir otağ bulur, hele Hak kapısının azizi olursa.

Bütün kemiklerin İsa Aleyhisselâm’ın duasıyla dirilmesi

İsa ,o gencin isteğiyle kemiklere Tanrı adını okudu. Tanrı’nın hükmü, o çiğ herif için o kemikleri diriltti.

Aradan bir kara aslan da dirilip sıçradı,ahmağa bir pençe vurup öldürdü.

460. Kellesini kopardı,hemen beynini yere akıttı.Kafasında ceviz içi kadar beyin bile yoktu. Zaten beyni bile olsaydı o kırılmakta, o helâk olmakla ancak bedeni zail olur,ruhu kalırdı.

İsa aslana ,”Neden derhal onu paraladın?” dedi.Aslan,”Sen ondan sıkılmış,perişan bir hale gelmiştin de ondan “ diye cevap verdi.

İsa, “O halde niçin kanını içmedin?” deyince de dedi ki: “O benim rızkım değildi.Bana nasip olmamıştı.” Nice kişiler vardır ki ,o kükremiş aslan gibiavını yemeden dünyadan gitmiştir.

465. Kısmeti bir saman çöpü bile değilken hırsı dağ kadar..Tanrı’ya yüzü yok.Âlem yanında kadir kıymet kazanmış! Ey bize güç şeylari kolaylaştıran Tanrı! Bizi abes ve boş şeylerden kurtar.

Bize rızık diye gösterdin,halbuki tuzakmış.Bize her şeyi olduğu gibi göster. O aslan ,”Ey Mesih,bu avlanma ancak ibret içindi.

Eğer benim dünyada rızkım olsaydı ölülerle ne işim vardı,nasıl olurdu da ölürdüm?

470. Fakat berrak suyu bulup da eşek gibi içine işeyenin lâyığı budur. Eşek o ırmağın kadrini bilse ayağını sokacağı yerde başını kaldırırdı. Hayat veren bir suya sahip öyle bir peygamber bulur da,

“Ey Âbıhayat sahibi,bizi, ol, emriyle dirilt.” Deyip nasıl ölmez?” dedi.

Sen de kendine gel,köpek nefsini diriltmeyi isteme.Çünkü o nice zamandır senin düşmanındır.

475. Bu köpeği can avından alıkoyan kemiğin başına toprak!

Köpek değilsen neden kemiğe âşıksın,sülük gibi neden kanı seviyorsun? O ne biçim gözdür ki görmez,sınamalarda ancak rüsvay olur!

Zanlarda bazen hata olur; fakat bu ne biçim zandır ki yoldan kör olarak gelmektedir! Ey başkalarına ağlayan göz,gel,bir müddetçik otur da kendine ağla!

480. Dal,ağlayan buluttan yeşerir,tazeleşir. Çünkü mum,ağlamakla daha aydın bir hale gelir. Nerde ağlıyorlarsa orda otur,çünkü sen,ağlamaya daha lâyıksın!

Çünkü gönülde taklit nakşı var;yürü bendini göz yaşıyla yık!

Taklit, her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile hakikatte samandan ibarettir.

485. Köre; kuvvetli, ve tez kızar olsa bile bir et parçasıdır,gözü yok! Kıldan ince söz söylese bile gönlünün, o sözden haberi olmaz.

Kendi sözüyle sarhoş olur ama onunla şarap arasında ne kadar yol var! Irmağa benzer, su içemez ki…su ,arktan su içecekler için akıp gider.

Onun içindir ki su ,arkta durmaz;su susamış değildir ki,su içemez ki!

490. Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için. Mukallit ,söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı ,ancak tamahtır.

Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde,yırtılan etek nerde? Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir,öbürü ses gibi!

Bunun sözleri yanıklıktan doğar,öbürüyse söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder.

495. Kendine gel,kendine! O hüzünlü sözlere kapılma.Öküzün üstünde yük var,kağnı da feryat edip ağlıyor!

Ama mukallit da sevaptan mahrum değildir.Hesaba gelince ağlayıcıya da para verirler. Kâfir de Tanrı der,mümin de.Fakat ikisinin arasında adamakıllı fark var.

O yoksul,ekmek için Tanrı der,haramdan çekinense candan, gönülden. Eğer yoksul,söylediği sözü bilseydi,gözünde ne az kalırdı ne çok!

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir