İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 8. Bölüm)

700. Böyle adam, his alemine mensup ne varsa reddeder, görünmeyene dayanır

. Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret. Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir.

İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı . Hakikî maşukta suret yoktur. Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?

705. Sureti yine yerinde, bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim? Sevgili, hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.

Vefa, aşkı artıyorsa,suret nasıl olur da vefayı değiştirir?

Güneşin ziyası duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ziya elde etti. Ey temiz ve sâf kişi neden bir kerpice gönül veriyorsun? Ebedi olan bir aslı iste.

710. Ey kendi aklına âşık olan ve kendisine surette tapanlardan üstün gören! Hissine hâkim olan, akıl ziyasıdır. Bunu, bakırının üstündeki altın bil.

İnsanlardaki güzellik, altın yaldızdır. Öyle olmasaydı nasıl olurdu da sevgilin kart bir eşek haline gelirdi? Melek gibiyken Şeytana döndü ya. Elbette çünkü o güzellik ona ariyetti.

O güzelliği yavaş ,yavaş alıyor, taze fidan gitgide kuruyor. ,

715. Var, “Yaşattıkça kuvvetlerini azaltır” ayetini oku da gönül iste, kemiğe gönül verme. Çünkü o gönül güzelliği, baki güzelliktir. O güzellik devleti, Abıhayata sâkidir.

Esasen abıhayat da kendisidir, saki de kendisi, sarhoş da.Tılsımın bozuldu mu üçü birleşir. Fakat bu birliği kıyas yoluyla bilemezsin. Kulluk et ey kendini bilmez, saçma sapan söylenme. Senin mâna sandığın surettir, eğretidir. Sen kendince övünüp seviniyorsun!

720. Mâna odur ki seni senden alır; suretten müstağni kalır.

Seni kör ve sağır eden, insanı, surete bir kat daha âşık eyleyen, mâna olamaz.

Köre nasip olan, ancak gam arttıran hayallerdir. Gözün nasibi bu fâni hayallerden ibarettir. Körler, Kuran’ın harflerini ezberlemişlerdir. Eşeği görmezler de semeri dövüp dururlar!

Gözün açıksa kaçan eşeği gör; ey puta tapan, niceye dek semercilik?!

725. Eşeğin oldukça semer de mutlaka bulunur.Canın oldukça ekmeğin mutlaka az çok gelir.

Eşeğin sırtı hem dükkândır, hem mal, hem mal kazanılacak yer. Kalbinin incisi, yüzlerce kalbe sermayedir. Ey boşboğaz, eşeğe çıplak bin. Peygamber, çıplak binmedi mi?

Peygamber, çıplak eşeğe bindi. Yaya yürüdü de denmiştir.

Eşek nefsin kaçıyor, onu bir kazığa bağla. Ne zamana kadar işten, yükten kaçacak?

730. İster yüz yıl olsun, ister otuz yıl. Mutlaka sabır ve şükür yükünü yüklemeli. Hiç bir suçlu başkasının suçunu çekmedi. Hiçbir kimse ekmeğini biçmedi.

Ekmeğini biçmeyi dilemek ham tamahtır, oğul, o ham tamaha kapılma. Ham şey yemek insana hastalık verir. Birisi bir define buluverir; ben de onu istiyorum., dükkânla,alışverişle ne işim var? der.

Baht işi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalışıp kazanmak gerek.

735. Çalışıp kazanmak define bulmaya mâni değil ya. Sen işten kalma da nasibinde varsa define de arkandan gelsin. Böyle yap ki “ Eğer” illetine uğramayasın, “ Eğer şunu yapsaydım, yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüde düşmeyesin.

Çünkü halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi menetti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi.

O münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!

Temsil

Bir yabancı adam, acele bir ev arıyordu. Bir dostu onu harap bir eve götürüp 740. “ Eğer tavanı olsaydı benim yanı başımda ev sahibi olur, otururdum.

Evde bir oda daha olsaydı çoluğun çocuğun rahat ederdi” dedi.

Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!” Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.

İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.

745. Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma. Ayarın varsa altın seç, yoksa yürü, kendini bilen bir kişiye teslim et.

Yahut da ruhundan mihenk olmalı. Bilmiyorsan yapayalnız yola düşüp ilerleme.

Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine seni mahvetmeğe çeken tanıdık sesine benzer. “ Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta” diye bağırırlar.

750. Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır.

Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor.! Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref, isterim!” işte böyle.

İçimden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin.

Tanrı’yı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese karşı kapa.

755. Subhu sadıkı, subhu kâzipten, şarabın rengini kadehin renginden ayırdet ki. Bu sabır ve sebatla şu yedi renkli zâhiri gözden başka bir göz elde edersin.

O gözle bu renklerden başka renkler, taşlar yerine mücevherler görürsün.

Hattâ gevher nedir ki? Sen, kendin bir deniz olur, göklerde seyreden bir güneş kesilirsin. İş sahibi, iş yurdunda gizlidir. Yürü, onu ancak iş yurdunda apaçık görürsün.

760. Madem ki iş,sahibine bir hicap olmuştur?Şu halde onu işinden başka bir yerde göremezsin. Madem ki iş yurdu; iş sahibinin mekânıdır, dışarıda kalan gafildir.

O halde iş yurduna, yani yokluğa gel ki sanatı da sanatkârı da bir arada göresin. Madem ki iş yurdu;apaçık görüş yeridir, tabii iş yurdundan dışarısı da hicap mahallidir. İnatçı Firavun, varlığa yüz tuttu çünkü, onun yerini görmüyordu.

765. Hulâsa kaderi değiştirmek istiyor, kazayı savuşturmak arzusunda bulunuyordu. Kaza da o hileciye bıyık altından kıs, kıs gülmekteydi.

O,Tanrı’nın hükmünü, Tanrı’nın takdirini bozmak için yüz binlerce çocuk öldürttü.

Bu suretle Musa Peygamber’in zuhuruna mâni olmak istiyordu, boyuna binlerce zulüm aldı, binlerce kana girdi. O kadar kan döktü ama Musa, yine doğdu ve onu kahretmek için hazırlandı,

770. Eğer zevali olmayan Tanrı’nın sanat yurdunu görseydi eli, ayağı kurur, hile yapamazdı.

Musa, onun evinde rahatça yaşadığı halde o, dışarıda beyhude yere çocukları öldürüp durmaktaydı. Tenini besleyip yetiştiren; nefsine hizmet eden, sonra da başkalarının kendisine haset ettiğini,düşmanlıkta bulunduğunu sanan kişi gibi.

Bu, benim düşmanım, şu bana haset ediyor, der durur, halbuki kendisine haset eden, kendisine düşman olan o tendir,kendi nefsidir.

O, adam Firavun’a benzer, bedeni de Musa’ya. Böyle olduğu halde dışarıda “ Nerede düşman?” diye koşmaktadır. Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir.

775. Nefsi ten evinde nazla,naimle beslenmektedir,kendisi başkalarına kin güdüp elini ısırmakta.

Halkın,bir töhmet yüzünden anasını öldüren kişiyi kınaması

Birisi, kızgınlıkla anasına hançerleyerek, döverek öldürdü.

Biri ona “ Huyunun kötülüğü yüzünden ana hakkını gözetmedin.

Çirkin herif, ananı neden öldürdün! niye söylemiyorsun, o sana ne yaptı ki?” dedi.

Adam “ Çok ayıp bir iş işledi,bende onu öldürdüm. Ayıbını toprak örtsün” diye cevap verdi.

780. Kınayan “Be adam, ananı öldüreceğine o kişiyi öldürseydin”deyince dedi ki: “Her gün başka birisini mi öldüreyim?

Onu öldürdüm, halkın kanına girmekten kurtuldum; halkın boğazını keseceğime onu boğazladım, bu daha iyi!” O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zâhir olan nefsindir.

Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür!

Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor. Onun yüzünden Tanrı ile de savaşıyorsun, halkla da.

785. Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun, ülkede hiçbir düşmanın olmaz. Bir kimse peygamberlerle velileri düşünüp sözümüzden şüpheye düşer.

“Peygamberlerin nefisleri helâk olmamış mıydı? Onların neden düşmanları vardı, onlara niye haset ediyorlardı?” derse,

Ey doğru söz arayan, kulağını aç! Bu şüpheye, bu tereddüde vereceğimiz cevap şu: O münkirler, kendilerinin düşmanlarıydı; onlar kendilerini yaralıyorlardı.

790. Düşman, ona derler ki cana kastetsin. Kendi kendisine can çekişene düşman demezler. Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir, hicaba girmiş,kendi kendisine düşman olmuştur.

Güneşin ziyası onu öldürür; fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi, yarasa güneşe bir kötülükte bulunabilir mi?

Düşman, ona derler ki ondan bir azap,bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lâl olmasına mümanaat etsin!

Halbuki kâfirlerin hepsi de peygamberlerin cevherlerindeki ziyadan kendilerini men ederler.!

795. Halk, nasıl olur da o tek kişinin gözüne perde olur? Bilâkis kendi gözlerini kör eder, kendi gözlerini kötü bir hale sokarlar.

Efendisiyle inada girişip kinlenerek kendisini öldüren Arap köle gibi!

Köle, sahibine ziyan vermek için kendisini damdan baş aşağı yere atar,helâk olup gider!

Hasta, doktora düşman olmuş; çocuk, kendisini terbiye edene düşmanlık beslemiş;( zarar kime?)! Hakikatte hasta da, çocuk da kendi yolunu vurmakta, kendi akıl ve canının yolunu kesmektedir.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir