İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 14. Bölüm)

1300. Bu rüyaya benzer. Uykuya daldın mı kendinden geçer, fakat yine kendinden kendine gelmiş olursun. Kendini duyar, dinler de senden başka gizli bir adam rüyada sana söz söylüyor sanırsın. A güzelim yoldaşım, sen alelâde tek bir adam değilsin ki. Sen bir âlemsin, sen bir derin denizsin. O senin muazzam varlığın yok mu. O belki dokuz yüz kattır. O, dibi, kıyısı bulunmayan bir denizdir, yüzlerce âlem, o denize dalar gark olup gider. Zaten burası ne uyanıklık yeri, ne uyku yeri. Buradan bahsetme, Allah, doğrusunu daha iyi bilir.

1305. Bahsetme de asıl bu âlemden bahse muktedir olanlardan dile gelmez, söze sığmaz bahisler işit! Bahsetme de o güneşten kitaba yazılmaz, hitaba girmez sözler duy! Bahsetme de sana bu âlemden ruhun bahsetsin… Nuh’un gemisinde yüzgeçlik bahsini bırak! Bu bahse girirsen Kenan’a benzersin. Bana düşman olan Nuh’un gemisini istemem diye o da yüzmeye girişmişti. Nuh, ona “ Hey, gel, babanın gemisine gir de behey aşağılık oğul, tufana gark olma “ demişti.

1310. O, “ Hayır, ben yüzme öğrendim. Senin mumundan başka bir mum yaktım “ diye cevap verdi. Nuh, “ Kendine gel, buna belâ tufanının dalgası derler. Bugün yüzme bilenin eli, ayağı bir işe yaramaz “ dedi. Fakat Kenan dedi ki: “ Yok yok… ben o yüce dağa çıkarım; o dağ beni her türlü belâdan kurtarır.” Nuh, “ Aklını başına topla, şimdi dağ, bir saman çöpü mesabesindedir. Allah, kendi dostundan başkasına aman vermez” dediyse de Kenan,

1315. Ben ne vakit senin öğüdünü dinledim ki benim de sana uyanlardan olmama tamah ettin, Senin sözün bana hiç hoş gelmedi ki… ben, iki âlemde de senden uzağım “ dedi. Nuh, “ Yapma yavrum, bugün, naz günü değildir… Allah’nın ne eşi var, ne benzeri! Şimdiye kadar inat etmedin ama bu zaman, nazik bir zaman. Bu kapıda kimin nazı geçer ki? O, ezelde “ Doğmadı da, doğurmaz da” hakikatine mahzardır. Allah’nın ne babası var, ne oğlu, ne amcası!

1320. Oğulların nazını nerden çekecek, babların niyazını nerden duyacak? “ Ey ihtiyar, ben doğmadım, bana az nazlan… ey genç, ben baba değilim, öyle pek salınma! Ben koca değilim, şehvetim de yok… hanım nazı bırak. Bu hususta kulluktan, ihtiyaçtan, zaruretten başka hiçbir şeyin itibarı yok “ demekte, Dedi ama Kenan: “ Baba, yıllardır bu sözleri söylemektesin, yine de söylüyorum… cahil misin ne?

1325. Bu sözleri herkese ne kadar söyledin de nice soğuk cevaplar aldın, kötü sözler duydun. Bu soğuk sözlerin kulağıma bile girmedi, şimdi mi girecek? Artık ben bilgi sahibiyim, büyüdüm” diye cevap verdi. Nuh, “ A yavrum, bir kerecik olsun babanın öğüdünü tutsan ne olur? “ dedi. O, böyle güzel güzel nasihatler ediyor, Kenan’da bu çeşit ağır sözlerle karşılık veriyordu. Ne babası, Kenan’a öğüt vermeden usandı, ne o kötü oğlun kulağına babasının bir sözü girdi!

1330. Onlar, böyle konuşup dururlarken bir çevik dalgadır geldi. Kenan’ın başından aştı, onu boğup götürüverdi. Nuh, “ Ey sabırlı padişahım, eşeğin öldü, yükümü sel götürdü. Bana nice defalar, sana mensup olanlar tufandan kurtulacaklar diye vaitlerde bulundun. Ben de âfım, senin vaitlerine kandım, ümitlendim… iyi ama neden sel kilimini aldı, götürdü*” dedi. Allah dedi ki: “ O senin ehlinden, yakınlarından değil… kendin de görmedin mi? Sen aksın o mavi!

1335. Dişine kurt girdi mi çıkartmaktan başka hiçbir çaresi yoktur. Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… o, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.” Nuh, dedi ki: “ Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz. Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun. Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hattâ ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla, Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.

1340. Ey kemâl sahibi Allah ne seninleyim, ne senden ayrı. Seninle keyfiyetsiz, sebebsiz, illetsiz bir haldeyim. Biz balıklarız, hayat denizi sensin. Ey iyi sıfatlı Allah, senin lûtfunla diriyiz. Sen düşünceye de sığmazsın, sebeble de izah edilemezsin. Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin. Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.

1345. Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitabeder; Zâhiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitabeder ama kimi öğüyor, kimi* Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın. Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı! Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitabedince dağ gibi sesime ses versinler,

1350. De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım. Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever. O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil! Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha! Öyle dağı yerle yeksan etmek…insana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!

1355. Allah: “ Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim. Senin hatırını bir Kenan için kırmam ben. Fakat seni ahvalden haberdar ediyorum” dedi. Nuh, “ Hayır hayır… eğer beni de gark etmek istesen yine hükmüne razıyım. Her an beni gark et. Hoşlanırım bundan, hükmün cana benzer, canla başla razıyım. Hiç kimseciğe bakmam, bakmam bile o bakış bahanedir, gördüğüm sensin.

1360. Şükür, zamanında da senin yaptığın işe, sana âşığım, sabır zamanında da. Kâfir gibi hiç senin yarattığına âşık olur muyum? Allah hükmüne âşık olan nurlanır, yarattığına âşık olansa kâfir olur “ diye cevap verdi Küfre razı olma küfürdür, hadisiyle kaza ve kaderine razı olmayan benden başka bir Allah arasın hadisinin mânalarını birleştirmek Dün mübahaseyi seven birisi, bana bir sual sordu. Dedi ki: “ Küfre razı olmak küfürdür.” Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur, yerindedir. Sonra da yine “ Müslüman olan kişinin her türlü kazaya razı olması lazımdır” buyurdu.

1365. Kafirlik ve münafıklık da Allah’nın kaza ve kaderiyle değil mi? Fakat buna razı olursak( ilk hadise göre) kötülük etmiş olmaz mıyız? Razı olmazsak o da suç… peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.” Ona dedim ki: “ Bu küfür, Allah’nın takdiriyledir ama Allah’nın hükmüyle, Allah’nın emir ve rızasıyla değildir. Bu küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir. Hocam, Allah’nın kaza ve kaderini, Allah’nın bilgisi olarak bil de şüphe ve tereddüdün kalmasın. Küfrede razıyız, çünkü Allah’nın bilgisine muvafıktır, fakat bizim fenalığımızdan, bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz.

1370. Küfür Allah bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a kâfir deme, burada dur! Küfür, cahillikten meydana gelir, fakat küfrün takdiri, Allah’nın bilgisidir, ( Allah, kâfirin kâfirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur eder). Rüya ve mülâyimlik mânasına gelen hilm ile, sümük mânasına gelen hilm nasıl bir olur? Çirkin resim, ressamın çirkinliğini icap ettirmez ya. Çirkini de yaptığına, yapabildiğine bir delil olur ancak. Hattâ hem çirkin resmi, hem de güzel resmi yapabildiğinden ressamın, kuvvetli bir ressam olduğuna delildir. Bu bahsi açar, düzüp koşarsam sual ve cevaplar uzar gider.

1375. Ben de aşk nüktesinin zevkini kaybederim. Allah’ya hizmet, başka bir şekle döner, maksat hidayetten dalâlet olur. Hayretin, mübahase ve düşünceye mâni olduğuna dair misal Saçı sakalı kır bir adam, iyi bir berberin önüne gider de, “Yiğidim, saçımdaki sakalımdaki akları ayır, yol. Bir yeni gelin aldım der. Berber, adamın sakalını dipten tıraş ederek kılları önüne kor da der ki: “ Benim bir işim çıktı sen ayırıver!” İşte bunun gibi bu sual, şu da cevabı, artık sen ayırıver… din kaygısı, bunlarla uğraşmaya vakit bırakmaz.

1380. Birisi Zeyd’e bir sille vurur. Zeyd de hileye sapıp onu dövmek üzere üstüne saldırınca, Adam: “ Dur, senden bir şey soracağım, cevabını ver, sonra beni döv. Senin kafana vurunca şırak diye bir sestir çıktı. Şimdi burada dostça senden bir sualim var: Bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı ey uluların öğündüğü ulu zat?” dedi. Adamcağız dedi ki: “ Acıdan kurtulmadım ki bu düşünceye dalayım.

1385. Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel! Hikâye Sahabenin ruhlarında Kuran’a karşı fevkalâde bir iştiyak vardı ama aralarında hafız pek azdı. Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir, çatlar, dökülür. Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir. İlmin hakikati de kemâle gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.

1390. İstenen, sevilen kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar. Kadîm olan Allah’nın sıfatları tecelli edince hâdisin sıfatlarını yakar, mahveder. Sahabe arasında birisi Kur’an’ın dörtte birini ezberledi de duyuldu mu, sahabe, bu bizim ulumuzdur derdi. Böyle bir büyük mâna ile sureti bir arada cem etmek, hayretlere düşmüş, mest olmuş padişahtan başka kimseye mümkün değildir. Böyle bir sarhoşluk âleminde edep kaidelerine riayet etmenin zaten imkânı yoktur, bu imkân bulunsa bile şaşılacak şeydir doğrusu!

1395. İstiğna âleminde niyaza riayet etmek, yuvarlak bir şeyle uzun bir şeyi, zıddoldukları halde bir arada cem etmeye benzer. Sopa, esasen körlerin sevgilisidir. Kör, Kur’an sandığına benzer ancak. Körlerin sözleri, Mushaf harfleriyle, eski hikâyelerle, korkutuşlarla dolu sandıklardır. Fakat Kur’an’la dolu sandık, boş sandıktan iyidir elbet. Yüksüz sandık fareler ve yılanlar dolu sandıktan daha iyidir.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir