İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 25. Bölüm)

2400. Halvete gidip namaz kılayım da bu ahvali, bir de sırları bilen Allah’dan sorayım. Namazda Rabbime bağlanırım, “ namaz gözümün nurudur” sırrı zuhûr eder, bu benim huyumdur. Can pencerem zevk ve şevkle açıktır. Allah’nın lûtfu oraya vasıtasız gelir. Allah’nın lûtfu, rahmeti, nuru madenimden, hakikatimden gelir, penceremden evime girer. Penceresi olmayan ev cehennemdir. Ey kul, dinin aslı pencere açmıştır.

2405. Her ormanı öyle pek baltalama. Pencere açmak için balta vur. Yoksa bilmez misin ki bu güneşin nuru hicaplardan hariç olan hakikat güneşinin aksinden ibaret. Bilirsin ki bu zâhiri görüşün nurunu hayvan da görür. Şu halde benim Âdem’e “ Kerremna” demem nedir? Ben, nurlara dalmış, gark olmuş bir güneşim. Kendimi nurdan ayırt edemiyorum. O halvete gitmem, namaz kılmam, halka öğretmek için.

2410. Bu âlem doğrulsun diye ayağımı eğri atmaktayım. Ey yiğit, savaş hileden ibarettir.” İzin yoktu, yoksa Davut, bu sırları döküp saçar, sır denizinden toz koparırdı!… Davut, bu çeşit söyleyip durmakta, halkın aklını, fikrini yakmaya kalkışmaktayken, Arkasından birisi, “ Birliğinde hiç şüphem yok” diye Davud’un eteğini çekti. Davut, kendine geldi, sözünü kısa kesti, dudağını yumdu, halvet edeceği yere hareket etti. Davud’un, hakkın meydana çıkması için halvete girmesi

2415. Davut, kapısını kapayıp acele halvet edeceği yere gitti, mihrabına, duanın kabul edildiği yere yöneldi. Allah, ona bu işin hakikatini bildirdi, ne gösterdiyse tamamıyla gösterdi. O da işi anladı, öç alınacak kimdir, kısasa layık adam hangisidir, bildi. Ertesi günü iki dâvacı ile halk gelip Davud’un huzuruna dikildiler. Dâvacı yine aynı davayı tekrarladı, birçok ağır sözler söyledi. Davud’un, öküz sahibi aleyhine hüküm vermesi ve “ Sen bu öküzden vazgeç “ demesi, bunun üzerine öküz sahibinin Davud Aleyhisselâm’ı kınaması Davud “ Sus, bu dâvayı bırak, öküzü bu müslümana helâl et de yürü git.

2420. Yiğit, madem ki Allah, senin sırrını açmadı, onun bu sır örtücülüğüne şükret de sükût et” dedi. Öküz sahibi “ Bu nasıl hüküm, bu ne biçim adalet? Benim için yeni bir şeriat mı kuracaksın. Adalet âleme yayıldı; yer, gök, adaletinle güzel kokulara bürünmüş… Kör köpekleer bile bu sistem yapılmadı. Bu tecavüzden, bu cefadan hararetlendi de taş da yarıldı, dağ da!” Diyor, bu çeşit ağır sözler söylüyor, “ Ey ahali , gelin de görün zulmü!” diye bağırıyordu. Davud’un öküz sahibine “ Bütün malını, mülkünü ona ver “ demesi

2425. Davud, ondan sonra dedi ki. “ A inatçı, bütün malın,ı mülkünü hemencecik ona bağışla. Yoksa bak, sana söylüyorum, işin fena olur, yaptığın zulüm ve cefa meydana çıkar.” Adam, bu söz üzerine başına topraklar serpip elbisesini yırtarak “ Her an zulmünü artırıp durmaktasın” dedi. Yine bir müddet Davud’u kınamaya koyuldu, Davud, tekrar onu huzuruna çağırıp, Dedi ki: “ Ey bahtı körleşmiş herif, madem ki talihin yok, gayri yavaş, yavaş karanlıklar basmaya başladı.

2430. Senin gibi bir eşeğe çerçöple saman bile yazık… öyle olduğu halde sen yine baş köşeyi gözetip duruyorsun ha! Yürü çocukların da onun kulu, kölesidir, karın da! Artık fazla söylenme!” Dâvacı iki eline taş almış, göğsünü dövmekte, bilgisizliğinden, bir aşağı, bir yukarı gidip gelmekteydi. Halk da Davud’u kınamaya başladı. Dâvacının gönlünde ne var, bilmiyorlardı ki, Bir insan, saman çöpü gibi havaya kapılmış, maskara olmuşsa zalimi mazlûmdan nasıl fark edebilir?

2435. Zalimi mazlûmdan ayırt eden, zulümkâr nefsinin boynunu vurmuş kişidir. Yoksa içten içe nefse zebun olan kişi, deliliğinden mazlûmlara düşman kesilir. Köpek, daima yoksula, âcize saldırır, fırsat bulursa ısırır da. Komşularından av kapmak aslanlara göre ayıptır, köpeklere değil, Zalime tapan, mazlûmu öldüren kişilerin hepsi de pusudan çıkarak köpekçesine saldırdılar.

2440. Davud’a yüz tutup “ Ey seçilmiş Peygamber, ey bize şefkatli zat, Bu sana yakışmaz, çünkü apaçık bir zulüm bu. Bir suçsuzu, hiçbir kabahati yokken kahrettin” dediler. Davud Aleyhisselâm’ın, bu gizli şeyi meydana çıkarıp apaşikâr göstermek ve getirilen delilleri çürütmek üzere halkı ovaya çağırması Davut dedi ki: “ Dostlar, gayri o gizli şeyin meydana çıkması zamanı geldi. Hepiniz kalkın da şehirden dışarıya çıkalım, o gizli sırrı öğrenelim. Filân ovada büyük bir ağaç vardır, dalları gürdür, çoktur, birbirleriyle birleşmişlerdir.

2445. Kol budak salıvermiş, geniş bir yeri kaplamıştır, kökü de yere yayılmıştır. İşte o ağacın kökünden bana kan kokusu geliyor. O güzel ağacın kökünde kan var. Bu kötü talihli herif, onun altında efendisnii öldürmüştür. Allah’nın hilmi, bunu şimdiye kadar örttü. Fakat bu kaltaban, buna hiç şükretmedi. Efendisinin çoluğuna, çocuğuna ne nevruzlarda bir şey verdi, ne bayramlarda, O yoksulların, o muhtaç biçarelerin hallerini, hatırlarını bir lokmayla olsun arayıp sormadı, eski hakları aklına bile getirmedi.

2450. Bu melûn herif şimdi de bir öküz için onun oğlunu yere vuruyor. Günahının perdesini kendi kaldırıyor, yoksa Allah, suçunu örtüyordu. Bu kötü zamanede kâfir olsun, fasik olsun… herkes, kendi perdesini kendi yırtar. Zulüm, can sırları arasında gizli kalır, fakat onu halkın önüne koyan zalimdir. Hele bakın, benim boynuzlarım var, şu âlemde cehennem öküzünü bir görün diye kendisini kendisi gösterir!” Zâlimin eliyle ayağının dünyada da zâlimin sırrına şahadet etmesi

2455. Elin, ayağın, içinde sakladığın şeye bu âlemde de şahadet eder. İtikat ettiğin şeyleri söyle, gizleme diye gönlündeki şey, başına dikilir. Hele kızdığın, söylenmeye başladığın zaman yok mu… gizlendiğin şeyleri kıldan kıla meydana çıkarır. Zulümde cefa, bu âlemde senin başına dikiliyor, bu iş için tâyin edilmiş bir memur kesiliyor da hadi, ey el, ey ayak, yaptıklarını söyle, beni meydana çıkar diyor ya… İçinde gizlediğin şey, sırrının gemini ele alıyor, hele kızıp coştuğun zaman onu istediği gibi sürüp götürüyor ya…

2460. Demek ki gizlediği şeyi ta ovalara çıkarsın da bayrak gibi diksin, el âleme göstersin diye Allah, zulmeden kötülükte bulunan kişinin başına bu memuru dikiyor. Bunu yapan Allah, mahşer gününde de sırrını meydana çıkarmak için başka memurlar yaratmaya kadirdir. Zaten ey zulümde, kinde elden ele geçmiş, herkesçe ne olduğu bilinmiş, anlaşılmış adam, senin için, dışın meydanda… elinin, ayağının şahadetine ne ihtiyaç var? Kötülüğünü, ziyankârlığını etrafa yaymaya hacet yok.Senin ateşten ibaret olan içini herkes biliyor. Nefsinden, her an, beni görün, ben cehennemliğim diye yüzlerce kıvılcım sıçramada.

2465. Ben ateşin cüz’üyüm, işte aslıma gidiyorum. Nur değilim ki Allah’ya gideyim demekte. Bu hak, hukuk tanımaz zalim gibi. Bir öküzceğiz için bunca hilelere giriğti. Halbuki o, efendisinden yüzlerce öküz, yüzlerce deve almıştı. Babacığım, işte senin nefis dediğin de budur.Tek hemen ondan kesile gör! Bu zâlim, bir gün bile Allah’ya yüz tutup ağlamadı, inlemedi. Ağzından bir kerecik olsun aşkla, dertle “Yarabbi” sözü çıkmadı. “ Allah’ım, düşmanımı hoşnut et. Ben bir ziyankârlıkta bulundum ama sen onu kâra tebdil eyle.

2470. Yanlışlıkla bir adam öldürdüysem diyetini vermek, akrabama düşer. Elest gününden beri benim canıma yakın olan sensin” demedi. Ey hür can, sen ona tövbe etmesi, yargılanma dilemesi için inci verirsin de o sana taş bile vermez… işte nefsin insafı! Halkın o ağacın dibine gitmesi Halk, şehirden çıkıp o ağca doğru gidince Davut, “Önce ellerini bağlayın şu zalimin de Sonra suçunu meydana koyalım, adalet bayrağını ovaya dikelim” dedi. Sonra dedi ki: Ey köpek, sen bu adamın atasını öldürdün. Sen o zatın kölesiydin, bu yüzden onun kanına girdin.

2475. Efendini öldürüp malını, mülkünü zaptettin. Fakat Allah bunu meydana çıkardı. Karın yok mu… onun cariyesiydi. Onunla birleştin de bu kötü işi yaptın. Ondan erkek, dişi… ne doğduysa hepsine mirasçı bu adamdır. Çünkü sen bir kölesin, çalışıp çabalarsın, eline geçen onundur. Şeriat mı aradın, al sana mükemmel bir şeriat, hadi şimdi yürü bakalım! Sen burada efendini zari zari ağlatarak öldürdün. Efendin sana burada, aman yapma, etme diyordu.

2480. Korkunç bir hayal gördün, korktun… acelenden bıçağı da adamcağızın başıyla beraber toprağa gömdün. İşte başı da şuracıkta gömülü, bıçak da. Haydi, kazın şurasını! Bu köpeğin adı da bıçakta yazılıdır. Bu zalim, efendisine işte böyle bir hilede, böyle bir zulümde bulundu.” Yeri kazdılar, bıçağı da bulup çıkardılar. Kesik başı da! Halka bir velveledir düştü. Hepsi de zünnarlarını kestiler.

2485. Ondan sonra öküzü kesene “ Gel buraya hak sahibi, bu yüzü karadan hakkını al” dedi. Davud Aleyhisselâm’ın bu delili gösterdikten sonra katilin kısas edilmesini emretmesi Aynı bıçakla o adamın da öldürülerek kısas edilmesini emretti. Ne hile yaparsa yapsın, Allah bilgisinden kurtulabilir mi hiç? Allah’nın hilmi, müdarada bulunur. Bulunur ama adam, haddi aşınca iş değişir, meydana çıkar. Kan uyumaz. Gönüllere onu araştırmak, müşkülü halletmek merakı düşer. Kıyamet gününün sahibi olan Allah’nın adaleti, şunun, bunun gönlünden zuhur eder durur.

2490. “ Filân ne oldu, hali nedir, kim öldürdü acaba?” diye topraktan ekin fışkırır gibi şunun, bunun gönlünden meraklar fışkırır. Gönüllerdeki bu meraklar, bu araştırmalar, bundan bahsetmeler, hep o kanın kaynamasıdır. O adamın gizli sırrı meydana çıkınca Davud’un mucizesi halka yayıldı; bu mucize bir dereceyken halk tarafından âdeta iki derece meşhur oldu. Herkes baş açık gelip yerlere secde etmekte,. “ Biz doğuştan körmüşüz, senden yüzlerce şaşılacak şey gördük.

2495. Taş, Talût’la beraber savaşa giderken sana söyledi, beni al dedi. Sen elinde bir sapan, üç tane de taş olduğu halde geldin, yüz binlerce adamı birbirine kattın, kırdın, geçirdin. Taşların yüz binlerce parçaya ayrıldı, her parçası bir düşmanın kanını içti. Demir, elinde mum gibi yumuşadı, onunla zırh yaptın, bu da âleme yayıldı, herkes bildi. Dağlar sana şükredici risaleler oldu, seninle berber adam gibi Zebur okudular!

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir