İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 31. Bölüm)

3000. Dünya ehline bir fışkı yerceğizini mihrap düzdü… o mihrabın adı da bey, padişah! Bu tertemiz kapıya lâyık değilsiniz ki… temiz kişiler, şeker kamışıdır, sizse bomboş birer kamıştan ibaretsiniz. O çeşit köpeklere elbette bu çeşit bayağılık adamlar hürmet ederler. Öyle âdi kişiye hürmet etmek, öyle âdi adama inanmak, aslana ardır. Fare huylulara kedi bey olur. Fare kim oluyor ki aslandan korksun? Fare huyludur, Allah köpeklerinden korkarlar,

3005. Uluların virdi, ( Rabbimiz yücelerin yücedir) sözüdür. Bu aptallara lâyık olan Rab ise kendisinde Allah kuvveti vehmeden dünya büyükleridir. Fare, nasıl olurda savaş aslanlarından korkar. Onlardan korkanlar, misk ceylânlarıdır ancak. Yürü ey çömlek yalayıcı, kâse yalayıcının yanına git… onu kendine Allah say, velinimet say! Kâfi yeter artık… uzun uzadıya anlatmaya girişsem beyler, padişahlar, hem kızarlar, hem de anlattıklarımın kendilerinde olduğunu bilirler anlarlar. Hulâsa ey kerem sahibi, alçak nefse iyilik etme, kötü davran da alçaklarla beraber o da sana boyun eğsin, teslim olsun.

3010. Alçak nefse ihsanda bulunursa alçaklar gibi nimeti inkâr eder, azgınlaşır. İşte mihnette, meşakkatte bulunanların şükretmesi, nimet ve devlet sahiplerinin azgın ve hilebaz olmaları bu yüzdendir. Altınlarla bezenmiş kaftanlara bürünen beyler, padişahlar azgın kişilerdir. Abaya sarınan yoksul yok mu… şükreden odur işte. Mal, mülk, devlet ve nimet sahipleri hiç şükrederler mi? Şükür mihnetten ve meşakkatten biter, gelişir. Sofinin boş sofraya sevdalanması Bir sofi bir gün çiviye asılmış bir sofra gördü. Vecde geldi, dönmeye, oynamaya başladı, elbisesini yırtıyor.

3015. İşte azıkların azığı… İşte kıtlıkların, dertlerin devası diye nâralar atıyordu. Dumanı başından çıkıp neşesi, zevki arttıkça arttı… sofilerde ona uydular, semâa başladılar. Kih, kih gülmeye, hay huy etmeye koyuldular… defalarca kendilerinden geçip kendilerine geldiler. Herzevekilin biri, sofiye “ Çiviye asılı ve içinde ekmek olmayan bomboş sofra nedir ki seni bu derece zevke, vecde getiriyor?” dedi. Sofi dedi ki: “ Yürü git be… sen mânasız bir suretten ibaretsin… sen varlık peşinde koş, âşık değilsin sen.

3020. Aşığın gıdası, ekmeksiz ekmeğe âşık olmaktır. Aşkında doğru olan kişi. Varlığa bağlanmaz. Âşıkların varlıkla işi yoktur… âşıklar, kârı sermayesiz elde ederler. Kanatları yoktur, âlemin etrafında uçarlar… elleri yoktur, topu meydandan kaparlar! Mâna kokusunu duyan o yoksul da eli kesik olduğu halde zembil örerdi ya! Âşıklar, yoklukta çadır kurarlar… onlar, yokluk gibi bir renktedirler, bir tek ruhları vardır onların!

3025. Süt emen çocuk yemekten nasıl zevk alabilir? Perinin gıdası kokudan ibarettir. Fakat insan oğlu perinin kokusundan koku alabilir mi? Huyu, onun huyunun zıddıdır. Perinin az bir güzel kokudan aldığı zevki, sen yüz batman güzel yemekten bile alamazsın. Nil ırmağının suyu Mısırlılar’a kan kesildiği halde İsrailoğulları’na sudur. Deniz, Firavun’u boğduğu halde İsrailoğulları’na bir ana cadde haline gelir. Allah kadehini Yusuf’un yüzünden içmek, Allah kokusunu Yusuf’un kokusundan duymak, Yakub aleyhisselâm’a mahsustur. Yusuf’un kardeşleri de bunlardan mahrumdur başkaları da

3030. Yakub’un, Yusuf’un yüzünde gördüğü nur, ancak Yakub’a mahsustu. Kardeşleri bunu nereden görecekler? Bu, sevgiliye olan sevdası yüzünden kendini kuyulara atar. Öbürü kininden sevgiliye kuyu kazar! Sofra, onun önünde ekmeksizdir, bomboştur… fakat Yakub’un önünde nimetlerle dopdoludur, iştahını açar. Yüzünü yıkamayan, hurilerin yüzünü göremez. Peygamber, “ Namaz, ancak huzur-u kalple kılınır” demiştir. Canların gıdası aşktır. Bundan dolayı ruhların gıdası, açlıktır.

3035. Yakup, Yusuf’a acıkmıştı, ekmek kokusu ona ta uzaklardan gelmekteydi. Halbuki Yusuf’un gömleğini alıp koşa koşa Yakub’a getiren o gömleğin kokusunu duymadı bile! Aradaki mesafe yüzlerce fersahken Yakub, Yakub olduğundan Yusuf’un gömleğinin kokusunu duyuyordu. Nice âlimler vardır ki hakikî ilimden hakiki irfandan nasipleri yoktur. Bu çeşit âlim, ilim hafızıdır, ilim sevgilisi değil. Onun sözlerini duyan kişi, alelâde bir adam olsa bile o sözleri anlar, hakikat korkusunu alır.

3040. Çünkü böyle âlimin eline düşen gömlek, eğretidir, bir zaman içindir… esir tellâlının elindeki cariye gibi! Tellâlın eline düşen cariye, müşteri içindir, tellâla ne fayda var? Rızık vermek, Allah’nın işidir. Herkes Allah’nın takdirine göre hareket eder, başka türlü hareket etmesine imkân yoktur. Güzel bir hayal, ona bağ, bahçe haline gelmiştir… Çirkin bir hayal, bunun yolunu kesmiştir! Allah öyle bir Allah’dır ki bir hayalden, bağ, bahçe düzmüş, bir hayalide cehennem haline getirmiş, yanıp yakılma yeri yapmıştır!

3045. Peki… o halde onun gül bahçelerinin yolunu… külhanlarının yerini kim bilebilir ki? Gönül gözcüsü, bu hayal, canın ne yanından geliyor… fırsat bulup göremez ki. Bir kolayını bulup da doğduğu yeri, geldiği tarafı görseydi kötü hayallerin yolunu keser, gelmelerine mâni olurdu. Yokluk geçidine, yokluğun gözetleme yeri olan oraya casus, nasıl ayak atabilir? Kör gibi onun ihsan eteğine yapış! Padişahım, körün yapışması diye buna derler işte!

3050. Onun eteği, emridir, fermanıdır. Ondan korkmayı, ondan çekinmeyi kendisine can ittihaz eden adam ne iyi bahtlı bir adamdır! Birisi çayırlıkta, çimenlikte akar su kıyısında… onun yanı başındaki de âzap içinde! Azap çeken, öbürüne bakar da “ Bu zevk neden ki?” diye şaşırır kalır… bu da meşakkat çekeni görür de “ Acaba bunu kim hapsetmiş ki?” diye hayretlere düşer. Zevk içinde olan azap çekene “ Kendine gel… neden böyle perişansın? Bak, burada ne güzel kaynaklar var. Neden böyle benzin sararmış? Burada yüzlerce deva var… Arkadaş, gafil olma, bu çimenliğe gel!” der. Fakat öbürü “ Canım efendim… gelemiyorum ki!” diye cevap verir. Bir beyle namaza düşkün olan ve namazdan, Allah’ya niyaz etmeden zevk alan kölesi

3055. Bir bey, hamama gitme lüzumunu duydu… seher çağı, kölesine “ Sungu, uyan başını kaldır. Hamam tasını, peştamalı, havluyu, kili, Altın’dan al da hamama gidelim, haydi” diye seslendi. Sungur, hamam tasıyla iyi bir peştamal ve havlu aldı. Beraberce yola düştüler. Yolda bir mescit vardı. Ezanda okunmaktaydı. Sungur ezan sesini duydu. Namaza pek düşkündü. Dedi ki: “ Ey kuluna iltifatlarda, ihsanlarda bulunan beyim,

3060. Sen şu dükkanda birazcık otur da ben namazı kılıvereyim.” Bey, dükkânda oturdu. İmamla cemaat namazı kılıp camiden çıktılar. Sungur kuşluk çağına kadar içerde kaldı. Bey, bir müddet bekledi. “ Sungur, neye dışarı çıkmıyorsun?” diye seslendi. Sungur, içerden “ Efendim, koyuvermiyorlar. Birazcık daha sabret, şimdi geliyorum. Beni beklemekte olduğunu biliyorum, unutmadım” dedi.

Mevlana Sözleri

3065. Bey, tam yedi kere seslendi, bekledi, bekledi, seslendi. Nihayet Sungur’un bu cilvesinden usandı, âciz kaldı, sabrı tükendi. Sungur, beyin her seslenişinde “ Efendim, dışarı çıkacağım ama daha koyuvermiyorlar” diyordu. Bey “ Yahu, mescitte kimse kalmadı koyvermeyen kim, seni orada kim tutuyor?” diye bağırdı. Sungur dedi ki: “ Seni dışardan içeriye sokmayan yok mu? İşte beni de içerden dışarıya çıkarmayan o. Sana içeri girmeye izin vermeyen, benim de dışarı çıkmama mâni olmakta.

3070. Senin bu tarafa adım atmana müsaade etmeyen benim de dışarıya adım atmama mâni oluyor!” Balıkları karaya çıkarmayan deniz, karadakileri de denize sokmamakta. Balığın aslı sudan, öbür hayvanların aslı topraktan. Bu işte hile ve düzene başvurmanın, tedbirlere girişmenin faydası yok ki! Kilit pek kuvvetli, açıcıda Allah. Teslimiyete yapışa gör, rıza göster!

3075. Tedbirini unuttun mu pirinden o taze bahtı bulur, devlete erişirsin. Kendini unuttun mu seni anarlar… kul oldun mu azat ederler! “ Hattâ izistey’ eserrüsül “ hükmünce Peygamberlerin, münkirler, sözlerimizi kabul etmiyorlar diye ümitsizliğe, yese düşmeleri Peygamberler bile, “ Şuna buna nasihat edip duruyoruz. Niceye bir soğuk demiri dövüp duracak, niceye bir kafese üfleyip yatacağız?” diye hatırlarından geçirdiler. Halkın yaptığı işler, Allah’nın kaza ve kaderiyledir. Dişin keskinliği, midenin hararet ve kuvvetinden ileri gelir.

3080. Nefs-i Kül, insanın cüz’i nefsine tesir etti de olacaklar oldu. Balık baştan kokar, kuyruktan değil! Bunu böyle bil,bil ama eşeğini de yine ok gibi süre dur. Çünkü Allah, “ Emirlerimi tebliğ et” diye emretmiştir; emrinden dışarı çıkmaya imkan yok. ( Bir fırka cennetliktir, bir fırka cehennemlik). Bu iki fırkanın hangisindensin, bilemezsin ki. Ne olduğunu görünceye kadar çalış, çabala! Gemiye yükünü yükledin mi Allah’ya dayanman gerek. Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla, selâmetle gideceğin yere mi varacaksın? Bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin ki,

3085. Eğer ne olacağım, başına ne gelecek? Bunu bilmedikçe gemiye binmem. Bu seferden kurtulacak mıyım, yoksa yolda boğulacak mıyım? Ne olacağımı bildir bana. Ben, başkaları gibi kuru bir ümide kapılıp şüpheyle yola düşmem dersen, Hiçbir ticarette bulunamazsın. Çünkü bu ikisi de gaybdadır , sırdır. Pul şişe gibi ruhu incecik olan, cüz’i bir şeyden kırılıveren korkak tacir, ticaretinden ne fayda görür, ne ziyan eder.

3090. Hattâ fayda şöyle dursun ziyan eder, mahrum kalır, hor olur. Kimde yanış varsa nuru o bulur. Çünkü bütün işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini üstün ve ön planda tut da kurtul. Bu kapıyı ümitten başka bir şeyle açmaya izin yok… Allah, doğrusunu daha iyi bilir. Mukallidin imanı korku ve ümittir Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir. Sabahleyin dükkânına giden rızık elde etmek ümidiyle koşar gider.

3095. Rızık ümidi olmasa nasıl olur da gidersin? Mahrumiyet korkusu olursa nasıl olur da kuvvet bulursun? Belki ezelde sana bir rızık verilmemiştir. Bu ezeli mahrumiyet korkusu, nasıl oluyor da yiyeceğini, içeceğini elde etmek için çalışıp çabalamanda, arayıp taramanda seni âciz, kuvvetsiz bir hale sokmuyor? Deseler, dersin ki: “ Çalıştığım halde bir şey elde edememek korkusu da var. Var ama bu korku tembellikte daha fazla. Çalışırsam belki kazanırım; bunda ümidim daha çok… Tembellikte daha fazla zarar var. Peki a kötü zanna düşen, ya neden din işinde bu ziyan korkusu eteğini tutuyor öyleyse?

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir