İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 40. Bölüm)

3900. Eğer şu ruhların haşredilmesini istiyorsanız ey ulu kişilerim, bu sözü kesin! Ben cemaattandım… öldüm, yetişip gelişen bir varlık, nebat oldum. Nebatken öldüm, hayvan suretinde zuhur ettim. Hayvanlıktan da geçtim, hayvanken de öldüm de insan oldum. Artık ölüp de yok olmaktan ne korkayım? Bir hamle daha edeyim, insanken öleyim de melekler âlemine geçip kol kanat açayım. Melek olduktan sonra da ırmağı atlamak, melek sıfatını da terk etmek gerek, “Her, şey fanidir, helâk olur… ancak onun hakikati bakidir.”

3905. Bir kere daha melekken kurban olur da o vehme gelmeyen yok mu… işte o olurum. Yok olurum, suretlerin hepsini terk ederim de erganun gibi “ Biz, mutlaka geri dönenleriz, ona ulaşanlarız” derim… Ümmet, bunda ittifak etmiştir. Karanlıklarda gizli olan Âbıhayat yok mu… ölümdür o. Nilüfer gibi ırmağın bu tarafında bit… susama hastalığına uğrayan adam gibi haris ol, ölümü ara! Susama hastalığına uğrayanın ölümü sudur da yine su arar, su içer durur. Allah, doğrusunu daha iyi bilir.

3910. Ey ayıp ve ar hırkasını giyinen donmuş, üşümüş âşık sen can korkusuyla candan kaçıyorsun. Ey karılara bile ayıp ve ar olan kişi, hele bak… onun aşk kılıcının önünde yüz binlerce can, elceğizlerini çırparak ölüme müştak! Irmağı gördün ya… testideki suyu ırmağa döküver. Su, hiç ırmaktan kaçar, çekinir mi? Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir. Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!

3915. Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özürümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!” Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti. Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu. Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi. İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.

3920. Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir. Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle: Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı. Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın. Ona nice aç, çıplak garip gitti… hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi!

3925. Sen de bunu iyice anla, kendine gel. Sabah geldi çattı, uykuyu bırak artık! Herkes, orada kuvvetli periler var, orada konaklayanları kör kılıçla kesip öldürüyorlar derdi. Bazıları sihir ve tılsım var. Düşmanın canını almak için gözetip durmada diyordu. Bazı kimseler, kapısına açıkça “ Ey konuk, burada kalma. Canına kastın yoksa geceyi burada geçirme, burada yatıp uyuma. Yoksa ölüm sana pusu kurar” diye yazalım demekteydi.

3930. Bir diğeri de derdi ki. “ Geceleri kilitleyin de bilmeyen bir adam girip kalmasın!” Mescide konuk gelmesi Nihayet bir gece vakti mescide bir konuk geldi… mescidin o aşılacak şöhretini o da duymuştu. Bir tecrübe etmek istiyordu. Çünkü hem pek yiğitti, hem de canından bezmişti, hayatına doymuştu. Dedi ki: “ Bu başa, bu gövdeye pek o kadar aldırış etmem… tut ki can hazinesi için bir habbe gitmiş.. ne çıkar? Ten sureti gidiversin, ben o suretten ibaret değilim ya. Ben baki oldukça suret eksik olmaz elbet.

3935. Allah lûtfuyla “ Ben insana ruhumdan ruh üfürdüm” sırrına mazharım… kamış gibi olan tenden ayrılırsam yalnız Allah nefesi olarak kalırım. Allah’nın nefesi, bu tene gelmesin de inci de bu dar sedeften kurtulsun artık. Allah “ Ey doğru kişiler, ölümü dinleyin” dedi. Ben de doğrucuyum, bu söze canımı veririm!” Mescid halkının o âşık konuğu, gceleyin mescide konaklama niyetinden dolayı kınamaları, burada kalma diye tehdit etmeleri Halk, “ Sakın burada geceleme. Yoksa can alıcı, seni posa gibi eziverir! Sen garipsin, bunu bilmezsin… burada kim yattı, uyuduysa mahvoldu.

3940. Bu bir tesadüf değil. Bunu biz de nice defalar gördük, akıllı bilgiler kişiler de. Kim bu mescitte konakladıysa gece yarısı müthiş bir zehirle zehirlendi gitti. Bir kişiden yüz kişiye kadar nice ölenleri gördük. Birisinden duyup da rivayet etmiyoruz. Peygamber “ Din nasihattir” dedi. Nasihat, lûgatte hıyanetin zıddıdır. Bu nasihatte dostlukta doğruluktan ibarettir. Doğru söylemez, aldatırsan, hainsin, köpek postuna bürünmüşsün, köpeksin!

3945. Sana bu nasihati muhabbetimizden veriyoruz. Sakın akıldan, insaftan ayrılma!” dedi. Âşığın, kendisini menedenlere cevabı Âşık dedi ki: “ Ey öğüt verenler, ben yaptığım dan nâdim değilim. Hayata doydum. Ben yaralanmayı isteyen, arayan bir tembelim. Tembelden yola gitmeyi umma!.. Ama yiyecek, içecek tembeli değilim ben… hiçbir şeye aldırış etmeyen, ölümünü arayan bir tembelim! Âleme el avuç açan, kendisine para pul toplayan tembel değilim, bu köprüden çevikçe geçen bir tembelim.

3950. Her dükkâna başvuran, halini söyleyen tembel değilim. Varlıktan sıçrayıp kurtulan ve bir madene ulaşan tembelim. Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, tatlı gelirse bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor. Bahçeye konan kafesteki kuş, gülleri, ağaçları görür. Dışarıda, kafesin çevresinde ötüşen kuşlar, hürriyete ait güzel, güzel hikâyeler söylerler. Kafesteki kuş, onları duyar, o yeşilliği görürde ne iştahı kalır, ne sabrı, ne kararı!

3955. Başını kafesin her deliğinden çıkarır durur. Ayağındaki bağdan kurtulmak ister. O kuşun gönlü de dışarıdadır, canı da… böyleyken kafesi açıversen ne yapar? O kuş, kafese kapanmış kafesin etrafında da kediler birkaç halka olmuş kuşa benzemez ki. Bu çeşit kuş korkuya, vehme düşer, hiç kafesten çıkmayı ister mi o ? Hattâ o kötülükler yüzünden kafesin etrafında daha yüz tane kafes olmasını ister. Calinus bu dünya yaşayışına âşıktı, çünkü hüneri, ancak burada geçerdi, o pazarda bir işe yaramazdı. O yüzden kendisini o âlemde halkla bir görürdü

3960. Bu şuna benzer: Akıl ve hikmette üstün olan Calinus da bu dünyanın havasına kapılmış, dünya muradına gönül vermiş olduğundan, “ Yarı canlı bir halde dünyayı bir katır götünden görmeye bile razıyım, tek ölmeyeyim” dedi. Kafes etrafında kedilerin toplanmış olduğunu görmüş, bir kuşa benzeyen ruhu, uçmaktan meyus olmuştu. Yahut da bu cihandan başka her şeyi yok görmüş, yokluktaki haşri görmemişti. Ana karnındaki çocuk gibi hani. Allah’nın keremi, onu rahimden dışarı çeker de o yine rahme doğru kaçar durur.

3965. Allah’nın lûtfu, onun yüzünü bu âleme çıkacağı tarafa döndürür, o yine büzülüp ana karnına sokulur. Bu şehirden, bu yurttan dışarı çıkarsam acaba bir daha burasını görebilir miyim? Rahimde bir kapı olsaydı da o havası ufunetli şehir görünseydi. Yahut da bir iğne yordamı kadar delik bulunsaydı da dışarısını bir görseydim der! Ana karnındaki çocuk da rahmin dışında bir âlem olduğundan gafildir, o da Calinus gibi nâmahremdir.

3970. Bilmez ki rahimdeki yaşlıklarda dışarıdaki âlemin feyziyledir. Dünyadaki dört unsur da kendilerine Lâmekân âleminden yüzlerce yardım geldiğini bilmezler. Kuş, kafeste su ve tane buluyor ama su da kafesin dışındaki bağdan, bahçeden gelmede, tane de! Peygamberlerin canları bu âlemden göçer, bu âlemden kurtulurken o bağı, o bahçeyi görür de Bu yüzden onlar, Calinus’a da aldırış etmezler, âleme de… ay gibi göklerde doğar, göklere ışık saçarlar.

3975. Eğer bu söz, Calinus’a iftira ise cevabım Calinus’a değil… Bunu söylemiş olan kişiye. Çünkü bunu söyleyen nurlarla dolu gönüle eş olmamıştır. Can kuşu, kedilerden “ Hele durun bakalım” sesini duyunca delik arayan fareye dönmüştür. O yüzden canı, fare gibi bu dünya deliğini vatan tutmuş, yurt edinmiştir. Bu delikte yapılar yapmaya girişmiş, bu deliğe lâyık bilgilere sahip olmuştur.

3980. Ona bu delikte yarayacak onu burada yüceltecek sanatları seçti de diğerlerini bıraktı. Çünkü dışarı çıkmadan ümidini kesti, bedenden kurtulma yolu kapandı. Örümcekte Anka tabiatı olsaydı tükürüğüyle çadır kurar mıydı hiç? Kedi pençesini kafese de atar. Pençesinin adı derttir, elemdir, ıstıraptır. Kedi ölümdür, pençesi de hastalık, kuşu da, kuşun kanadını da pençeler.

3985. Kuş, bucak bucak ilâç bulmaya koşar. Ölüm kadıya benzer, hastalık şahide. Bu şahit, kadıdan gelen adam gibidir. “ Gel kadı, seni mahkemeye istiyor” der. Ondan kaçıp kurtulmak için bir mühlet istersin. Verirse ne âlâ… vermezse “ Olmaz, hadi kalk” diye emreder. Mühlet istemen, mühlet alman ilâçlardır, tedavidir. Âdeta ten hırkasını yamalarla yamarsın! Fakat nihayet bir sabah kızgın bir hale gelir. “ Bu mühlet niceye bir sürecek? Utan artık!” der.

3990. Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste! Atını karanlıklara süren adam, gönlünü o nurdan tamamıyla ayırır. Şahdan da kaçar, şahitten de, götürmek istediği yerden de. Çünkü o şahit, onu kazaya, hükme davet etmektedir. *Bu sözü bırak da o gece mescide konuk olan adamın ahvalini anlat! Mescid halkının bir kere daha geceleyin o mescide kalmak istemesini kınamaları Ahali dedi ki: “ Babayiğitlik satma, yürü… bu sevdadan vazgeç de elbisen de burada rehin kalmasın, canın da! Burada gecelemek, uzaktan kolay görünür ama bu geçit sonunda güçleşir!

3995. Nice kişiler vardır ki kasınır, böbürlenir… fakat elem ve ıstırap zamanında yapışacak, el atacak bir şey arar! Savaştan önce halkın gönlüne iyi ve kötü hayal kolay görünür. Fakat adam savaşa girdi mi iş o zaman sarpa sarar! Madem ki aslan değilsin, ileriye ayak atma. Çünkü ecel kurttur, canınsa koyun! Yok… eğer Abdal’dan olmuşsan, koyunun aslan haline gelmişse korkma, emin bir halde gel ileri… ölümün sana mağlûp olur, bir şey yapamaz!

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir