İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 35. Bölüm)

3400. Üç aylıkken, yahut dört aylıkken ölür giderdi. Kadın feryad ederek dedi ki: Yarabbi, Bu çocuklar, bana dokuz ay yük oluyor, üç aycağız da ferahlık veriyor. Bana verdiğin nimet eleğisağmadan da tez geçip gidiveriyor! “ Allah erlerine ağlayıp yalvarmakta, çocuklarının ölümünden şikâyet etmekteydi. Bu suretle tam yirmi oğlu öldü, ciğerine bir yaman ateştir düştü. Nihayet bir gece o kadına rüyasında yemyeşil güze, kusursuz, ebediyet yurdunu, cenneti gösterdiler.

3405. Keyfiyete sığmayan nimete cennet dedim. Bağ bahçe dedim. Çünkü orası, nimetlerin de aslıdır, bağların, bahçelerin de toplandığı yer. Yoksa ne bağı? Orada öyle şeyler var ki gözler görmemiştir. Bu ancak misaldir, onun misli değil. Bu misal de anlamaktan âciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir. Hulâsa kadıncağız, cenneti görüp mest oldu. O teselliye uğrayınca elden çıktı, kendinden geçti! Kçşkün birinde adının yazılı olduğunu gördü, o âşık orasını kendinin sandı.

3410. Sonra ona dediler ki: “ Bu nimet, canını feda etmede doğru olan ve bu fedakârlıkta doğruluktan ayrılmayan kişinindir. Bir hayli hizmet etmek gerek ki sen de bu kuşluk kahvaltısından yiyesin! Fakat sen, Allah’ya sığınmada tembellik ediyorsun. Allah da ona karşılık olarak sana o musibetleri verdi. “ Kadın, “ Yarabbi, yüzyıl, hattâ daha fazla bir müddet benden kan dök, evlâtlarımı öldür… razıyım “ Yavaş yavaş, adım adım o bahçeye girince bütün çocuklarını orada gördü de,

3415. Dedi ki: “ Yarabbi, ben kaybettim ama sen kaybetmemişsin! “ Evet… insan, gaybi gören göze malik olmadıkça insan olamaz. Sen istemezsin, sebep olamazsın ama burnun kanar, bir hayli de kan akar… derken ateşin geçer, kurtulursun. Her meyvanın içi, kabuğundan iyidir. Teni de kabuk, sevgiliyi iç bil! İnsan, pek lâtif bir içe maliktir. İnsansan bir an olsun onu ara! Allah razı olsun, Hamza’nın savaşa zırhsız girmesi * Peygamber’in amcası Hazma, gençlik çağında savaşa daima zırh giyerek girerdi. Son zamanlarındaysa savaş saflarına zırhsız olarak katılır, sarhoşça savaşa atılırdı.

3420. Göğsü açık, vücudu çıplak oalarak kendini kılıçlara atardı. Halk, “ Ey Peygamber’in amcası, ey saflar yaran aslan, ey erlerin padişahı. Allah buyruğunda “ Nefislerinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın “ emrini okumadın mı ki? Peki, neden kendini böyle bir savaş esnasında tehlikeye atıyorsun? Gençken, iri yapılı ve kuvvetliyken saflara zırhsız katılmazdın.

3425. Şimdi ihtiyarladın, zayıfladın, belin büküldü… öyle olduğu halde hiçbir şeye aldırış etmez oldun. Her şeye boş veriyor; bir kılıç ve bir mızrakla savaşa atılıyor, âdeta kendini sınıyorsun. Kılıç, ihtiyara hürmet etmez. Hiç kılıçla okun aklı, temyizi olur mu? “ dediler. O bîhaberler, Hamza’nın kaydına düşüyorlar, gayretlerinden ona bu çeşit öğütler veriyorlardı. Hamza’nın halka cevap vermesi Hazma dedi ki. “ Gençken ölümü, bu dünyaya vedâ etme tarzında görürdüm.

3430. Kim ölüme isteyerek gider? Kim ejderhanın karşısında soyunur? Fakat şimdi Muhammedin’in nuruyla bu fâni şehre zebun değilim ki. Duygudan hariç olan ve halk nuru askeriyle dolu bulunan padişah ordugâhını görmekteyim, Çadırlar, çadırlara geçmiş, çadır direklerinin ipleri, iplere sarılmış… şükürler olsun ki Allah, beni uykudan uyandırdı. Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse “ Tehlikeye atılmayın “ emri de onadır.

3435. Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının açılışından ibaret olursa ona… “ Haydin, çabuk olun “ hitabı gelir. Ey ölümü görenler, uzaklaşın… ey haşri, dirilmeyi görenler, çabuk olun! Ey lûtuf görenler, ferahlanın, sevinin… Ey kahır görenler, bu bir belâdır, gamlanın! Ölümü, bir Yusuf gören, canını feda eder, kurt olarak görense yolunu sapıtır! Oğul, herkesin ölümü, kendi rengindendir. Düşmana düşmandır, dosta dost!

3440. Ayna Türke nazaran güzel renktedir. Zenciye nazaran o da Zencidir. Ey can, aklını başına devşir… Ölümden korkup kaçarsın ya… doğrucası sen, kendinden korkmaktasın. Gördüğün, ölümün yüzü değil, kendi çirkin yüzün, canın ağaca benzer… ölüm, yaprağıdır. İyiyse de senden yetişmiş, yeşermiştir, kötüyse de. Hoş, nahoş… gönlüne gelen bir şey, senden senin varlığından gelir. Bir dikenle yaralanmışsan o dikeni sen dikmişsindir. Atlas olsun, ipek olsun, ne giymişsen kendin eğirmişsindir.

3445. Bil ki iş, ona verilen karşılıkla aynı renkte olmaz. Hiçbir hizmet, o hizmete mukabil verilen şeyle bir renkte değildir. Ücret alnaların ücreti, yaptıkları işe benzemez. Çünkü o iş ârazdır, buysa cevher ve ebedî. İş, güçlükten, zordan, alın terinden ibarettir; buysa gümüştür, altındır, tabaklarla verilen ihsandır. Sana bir yerden bir töhmet gelse, mutlaka zulmettiğin birisi mihnete düşmüş, beddua etmiştir. Ama sen dersen ki ben bir şey yapmadım, kimse hakkında bir töhmette bulunmadım.

3450. Fakat başka çeşit bir günah etmişsindir. Tohum ektin, nasıl olur da meyve vermez? Zina edene yüz sopa vururlar da zinâkâr, ben kimseyi dövmedim ki der. Fakat bu belâ, bu dövüş, o zinanın cezası değil mi? Ama sopa, gizli bir yerde edilen zinaya nasıl benzer? Ey Kalîm, yılan hiç sopaya benzer mi? Ey hakîm, dert, devaya benzer mi ? Sen de o sopa yerine meninin nasıl döktün de o meni, güzelim bir şahıs oldu?

3455. O menin, bir dost oldu, yahut bir yılan kesildi. Asâ’nın yılan olduğuna şaşıyorsun değil mi? Fakat buna daha ziyade şaşmak icabetmez mi? Hiç meni, o çocuğa benzer mi ? Hiç şeker kamışı, şekere benzer mi? Adam, bir rükû, yahut sücud etti mi onun rükû ve sücudu, o âlemde bağ, bahçe olur. Ağzından Allah’ya bir övüş utçumu tan yerini ağartan Allah, o övüşü bir cennet kuşu yapar. Kuşun menisi de yeldir, havadır ama senin Allah’yı övüşün, Allah’yı tesbih edişin, hiç de kuşa benzemez.

3460. Yoksullara ihsanda bulundun, zekât verdin, elinle bir hayırda bulundun mu o âlemde bu hayır, ağaçlık, çayırlık, çimenlik olur. Sabır suyun, cennetteki nehirler… cennetin süt ırmağı, sevgin, aşkındır. İbadetten zevk alman, bal nehri, Allah aşkıyla sarhoş olman, şevk duyman şarap ırmağıdır. Bu sebepler, o eserlere benzemez. Fakat Allah, nasıl oldu da bu sebeplerin yerine o eserleri getirdi? Kimse bilmez. Bu sebepler, dünyada nasıl senin ihtiyarınla, senin fermanınla meydana geldiyse o dört ırmak da ahrette şüphe yok, senin fermanına tabi olur.

3465. Onları ne tarafa dilersen akıtırsın. Sebepleri nasıl tasarruf ettiysen onları da öyle tasarruf edersin. Menin nasıl sana tabiyse meniden gelen soy sop da derhal senin emrine girer, sana tabi olur. Oğlum, senin buyruğunla koşar, yürür… ben senin cüz’ünüm, beni anamaın karnında rehin olarak bırakan sendin, der. O sıfat, bu âlemde senin emrindeydi. Cennette de o ırmaklar senin emrindedir. Cennetteki ağaçlar, senin fermanına tabidir, çünkü o ağaçlar, senin sıfatlarından yeşerdi, meyve verdi.

3470. Bu sıfatlar, burada nasıl senin emrine tabiyse onlara karşılık olan şeyler de orada senin emrine tabidir. Bir mazluma karşı elinden bir zulüm çıktımı o zulüm bir ağaç olur, o ağaçtan zakkum biter. Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı cehennem ateşinin aslı oldun gitti. Ateşin burada nasıl adamlaraı yakarsa ondan meydana gelen eser de orada seni yakar. Kızgınlığın ateşin adamlara saldırmakta ya… ondan meydana gelen ateş de adamlara saldırır.

3475. O yılana, akrebe benzeyen sözlerin yılan ve akrep olur da seni kuyruğundan yakalar. Velîlere uymadın, onları bekletip durdun, orada da kıyamet gününün beklenmesi san yâr olur, bekler durursun. Hele yarın, hele öbür gün diye vaat eder, Allah’ya dönmeyi sallar durursun ya… İşte bu bekleyiş, mahşerdeki beklemendir, vay sana! O uzun günde hesap için, canlar yakan güneşin altında bekler kalırısn… Çünkü sen dünyada göğü de, göktekileri de elbette yola girerim tohumunu eke eke beklemiştin!

3480. Kızgınlığın, cehennem ateşinin tohumudur. Kendine gel de şu cehennemini söndür, çünkü o bir tuzaktır. Bu ateşi ancak nur söndürebilir. Cehennem mümine “ Nurun ateşimizi söndürdü “ der… Allah’ya şükürler olsun! Nura sahip olmadığın halde yavaşlık, mülâyimlik gösterirsen bu kötü bir şeydir. Çünkü ateşin sönmemiştir, küllenmiştir. Bu hal, bir tekellüftür. Aklını başına al, ateşi din nurundan başka bir şey söndürmez. Din nurunu görmedikçe emin olma… çünkü gizli ateş, bir gün olur ortaya çıkar.

3485. Nuru bir su bil, suya yapış… suyu elde ettin mi ateşten korkma! Ateşi su söndürür. Çünkü ateş, huyu muktezası suyun soyunu, sopunu, oğullarını, ( yani ağaçları, otları) yakar, yandırır! Birkaç günceğiz o su kuşlarının yanına git de seni Abıhayata ulaştırsınlar. Kara kuşuyla su kuşu, suret bakımından birdir ama suyla yağ gibi hakikatte birbirine zıttır, Bunlar, birbirlerine benzerler ama her biri, kendi aslına kuldur, köledir. Dikkat ve ihtiyatla hareket et.

3490. Nitekim vesveseyle Elest deminin vahyi… her ikisi de duyguyla değil, akılla anlaşılır; fakat aralarında fark var. Her ikisi de gönül pazarının tellâlıdır, her ikisi de matahlarını över, durur. Gönül sarrafıysan fikrini anla, gönlüne geleni bil de esir tellâlı gibi bu iki fikri birbirinden ayırtet. Eğer şüpheye düşüyor ve iki fikri ayırt edemiyorsan “ Aldatmaca yok “ de; acele etme, koşma! Alışverişte aldanmamanın çaresi Bir dost, Peygamber’e “ Ben alışverişte daima aldanıyorum.

3495. Bir şey satan, yahut alan kişinin hilesi sanki sihir… gelip benim yolumu kesiyor “ dedi. Peygamber dedi ki: “ Alışverişte aldanmaktan korkuyorsan alacağın şeyi üç gün muhayyer olarak al. Çünkü şüphe yok, yavaş iş Rahman’dandır. Acele edşinse melûn Şeytan’dan. “ Önüne bir lokma atsan köpek bile köpekliğiyle önce koklar da sonra yer a ihtiyatlı adam! O burnuyla koklar, biz aklımızla koklarız. Hele bir bak, demek ki biz de her şeyi inceleyen aklımızla kokluyoruz.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir