İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (1. Cilt – 32. Bölüm)

et3200. Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar. Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.

Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler. Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır.

Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu…bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.

3205. Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi?

Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin… Ondan asla, yahut fer’e ait bir şey yapsın.

Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider.

Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür?

Ey ulu kişi! Bakırların bayalığı, aşağılığı olmasa kimya nasıl olur da zuhur eder?

3210. Noksanlar, kemal vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır. Çünkü yakinen zıt, zıddı gösterir. Ondan dolayı bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur)

Kim, kendi noksanını görüp anlarsa yedeğinde dokuz at olduğu halde tekemmül yolunda koşar. Kendisini kâmil sanan, ululuk sahibi Allah’nın yolunda uçamaz.

Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kâmil sanmaktan daha beter bir illet olamaz.

3215. Senden bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de! İblis’in illeti “Ben, Âdem’den hayırlıyım” demesiydi. Bu hastalık, her mahlûkta vardır.

Bu hastalığa müptelâ olan, kendisini hor görse bile sen onu, altında pislik olan sâf su bil! İmtihan kasdıyla onu bir karıştırsan hemen su bulanır, pislik rengini alır.

Ey yiğit! Irmak sana sâf ve berrak görünüyor ama senin ırmağının dibinde de pislik var.

3220. Yol bilen anlayışlı pîr, Nefs-i küll bağlarına ark kazıcıdır.

Irmak, kendisini nereden temizleyecek? İnsanın bilgisi, Allah bilgisiyle fayda verir. Kılıç sapını kesebilir mi? Yürü, bu yarayı bir cerraha göster.

Kimse, yarasının kötülüğünü görmesin diye her yaranın üstüne sinek üşer. O sinekler; senin düşüncelerin, mallarındır; yaran da ahvalindeki zulmet!

3225. Eğer o yaraya pîr merhem korsa o zaman derdin iyileşir, feryat ve figanın kesilir.

Yara sahibi, merhem konunca sıhhat buldum sanır. Halbuki hakikatte oraya merhemin ışığı vurmuştur.

Kendine gel, ey sırtı yaralı, merhemden baş çekme; iyileşince de kendi kendime iyileştim deme, sıhhati merhemden bil!

Vahiy kâtibine vahyin ışığı urunca âyeti Peygamber Aleyhisselâm’dan önce okuması ve “Bana da vahiy geliyor” diyerek dininden dönmesi

Osman’dan önce bir kâtip vardı. Vahyi yazmağa gayret ederdi.

Peygamber, kendisine vahyedilen âyetleri söyledi mi o, hemen kâğıda yazardı.

3230. Vahyin ışığı, kâtibe vurunca, gönlüne bazı hikmetler doğardı.

Peygamber de onun içine doğanları aynen söylerdi. O herzevekil, bu kadarcık bir şeyden azdı. Yoldan çıkıp. ”Allahdan nur alan Peygamber, ne söylüyorsa o söylediği şey, benim gönlümde, o hakikat benim de gönlüme

doğmakta” dedi.

Düşüncesinin ışığı, Peygambere vurdu, kâtibin canına Allah’nın kahrı gelip çattı. Hem kâtiplikten çıktı, hem dinden. Kinlenip Mustafa’ya ve dine düşman oldu.

3235. Mustafa “ Ey inatçı kâfir! Nur, sendense niçin şimdi kapkara kesildin?

Eğer Allah ırmağının kaynağı olsaydın böyle bir kara suyun bendini açmaz, akıtmazdın” dedi. Şunun, bunun yanında namusum bir paralık olmasın düşüncesi, ağzını bağladı.

Bu yüzden içten yanıp yakılıyordu. Fakat şaşılacak şey şurası ki tövbe de edemiyordu. Ah ediyordu, fakat ah etmesi faydasız. Kılıç gelmiş, kelleyi uçurmuştu.

3240. Allah, namusu, ar ve hayayı yüz batman ağırlığında bir demir yapmıştır. Nice kişiler, görünmez bağlarla bağlanıp kalmıştır!

Kibir ve kâfirlik, o yolu, o kadar bağlamıştır ki kibir ve küfür sahibi, açıkça ah edemez bile!

Allah “Onların boyunlarına zincirler vurduk, başlarını yukarı kaldırmışlardır, indiremezler “ dedi. Bu zincirler, bizden dışarıda değil.

“Önlerine, artlarına mânialar koyduk, gözlerini perdeleyip örttük” buyurdu. Fakat bu hale uğrayan, önündeki, ardındaki mâniaya görmez.

O dikilen mânianın çetinliği görünmez. Çünkü o kişi, kaza ve kaderin tesiriyle kurulduğunu bilmez.

3245. Senin sevgilin, asıl sevgilinin yüzünü örtmekte…mürşidin, asıl mürşidin, sözünü dinlemene mâni olmaktadır.

Nice kâfirler vardır ki din sevdasındadırlar. Fakat namus, kibir, şu bu; onların mâniaları, halleridir. Bu, gizli bir bağdır ama demirden beter. Demir bağı, ancak balta kırar…

Demir bağı kırmak, kaldırmak ne de olsa yine mümkündür. Fakat gayptan bağlanan bağa kimse çare bulamaz.

Bir adamı arı sokarsa tabiatı, derhal o kötülüğü gidermek için uğraşmaya başlar.

3250. Bu da arı sokmasıdır ama kendi varlığından, senden meydana gelmedir. Böyle olunca da gam kuvvetlenir, illet bir türlü geçmez.

İçimden bunu açmak, iyice anlatmak geliyor ama ümitsizlik verir diye korkuyorum. Hayır , ümitsizlenme, sevin o feryada erişen Allah’ya feryat et!

Ey affetmeyi seven Allah, bizi affet! Ey eskimiş nasır illetinin bile hekimi, bizi bağışla!

Hikmetin gönlüne aksetmesi o kötüyü yoldan çıkardı. Sen de kendini görme ki bu görüş senden toz kaldırmasın.

3255. Kardeş sana akıp duran hikmet “ Allah Abdâli’ndendir, sana âriyettir. O kendisinde bir nur bulmuştur ama o nur, padişahların eşiğinden vurmuştur. Şükret, mağrur olma, ululanma, kulak as ve hiç kendini görme.

Yüz binlerce ah ki bu âriyet hal, ümmetleri ümmetlikten uzaklaştırdı. Kendisini, her konakta sofra başına varacak sanmayan kişiye kul olayım.

3260. Adamın bir gün evine varabilmesi için bir çok konakları terk etmesi lâzımdır.

Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği âriyet kızıllıktır. Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir.

Her kapı, duvar “ Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan benim” diyebilir. Fakat güneş “Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar” der.

3265. Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler.

Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der. Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir. Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın: Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.

3270. Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler.

Çok defalar senin önünde ölüme razı olan yok mu? İşte o, senin pis kokundan burnunu tıkar!” Söz, göz, kulak… Hep ruhun ışığıdır. Suda coşan pırıldayan, ateşin parıltısıdır.

Canın ışığı nasıl tene vuruyorsa Abdâl’ın ışığı da benim canıma vurmakta.

Canın canı olan o Abdâl’ın ışığı candan ayak çekti mi…Ten, cansız ne hale gelirse o hale gelir. Şunu bil ki,

3275. Ben kıyamet günü bu sözüme şahit olsun diye yere baş koyuyorum.

Yerlerin şiddetle sarsıldığı kıyamet gününde bu yeryüzü, insanların hallerine şahit olur. Gizlediği haberleri apaşikâr söyler. Yeryüzü ve dikenler söze gelir.

Filozof; kendi fikrince, kendi zannınca bunu inkâr eder. Ona de: Sen var, başını o duvara vura gör! Gönül ehlinin duyguları; suyun, toprağın, çamurun sözünü duyar durur.

3280. Filozof, Hannâne direğinin inlemesini inkâr eder. Çünkü velîlerin duygularından haberi yok, onlara yabancı.

Der ki: “ Halkta sevdanın aksi, birçok hayaller yaratır, onlara gösterir”

Halbuki bu fikir, onun fesat ve küfrünün aksidir. Bu inkâr hayali; ona fikrinden, inanışındaki bozukluktan gelmiştir.

Filozof; cini, şeytanı inkâr eder; fakat inkâr eder etmez bir cinin, bir şeytanın maskarası olmuştur.

Ey filozof, eğer şeytanı görmedinse kendine bak!( Başını duvara vurup çürütmüşsün, gömgök olmuş) Deli olmadan alın böyle göğerir mi?

3285. Kimin gönlünde şüphe, vesvese varsa felsefeye inanmıştır, gizli münkirdir. Bazen dine inanır ama bazı ,bazı da o filozofluk damarı yüzünü kapkara eder.

Sakının müminler; o felsefeye inanış sizde de vardır. Sizde nice sonsuz âlimler var. Bütün bu yetmiş iki din ve şeriat sendedir. Senden zâhir olduğu gün eyvah haline! Kimde o aykırı inanıştan bir yapracık varsa o günün korkusundan yaprak gibi titrer.

3290. İblis’e cine, kendini iyi adam gördüğünden güldün.

Fakat can, postunu ters giyer , içindekini dışarı verirse din ehlinden ne kadar ahlar vahlar çıkar. Dükkânda altın gibi görünen madenlerin hepsi güler. Çünkü imtihan taşı gizlidir.

Ey ayıpları örten Allah! Perdemizi kaldırma; imtihan zamanında bize yardım, bizi kurtar! Geceleyin kalp altın, hakiki altınla yan yanadır. Altın ise gündüzü bekler.

3295. Hal diliyle der ki: “ Yalancı, hele bir dur. Herkesin meydana çıkacağı gün bir gelsin!” Lânetlenmiş İblis; yüz binlerce yıl Abdâl’ dendi, müminler beyiydi.

Naz ve istiğnası yönünden Âdemle savaştı, kuşluk vakti kokmaya başlayan pislik gibi rüsvay oldu.

Temsil yoluyla Bâûr’un hikâyesi

Dünya halkı, Bâûr oğlu Bel’am’a zamanın İsa’sına mağlûp oldukları gibi mağlûp ve zebun olmuştu.

Ondan başka kimseye secde etmezlerdi. Afsunu, hastalara şifa verirdi.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir