İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (1. Cilt – 39. Bölüm)

3900. Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet; Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Allah’ya razı olan kardeşlerden ayırma!

Senin ayrılığından daha acı bir şey yok… Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.

Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte… Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!

Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?

3905. Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir.

Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür… ebediyen yaslıdır.

Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et. Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Allah hakkındır, yaparsın.

Aya, güneşe kusurlu, nursuz… Servinin boyuna iki büklüm;

3910. Feleğe, arşa hor ve aşağı… madene, denize yoksul dersen,

Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir. Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.

Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.

Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.

3915. “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleş, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır.

Nergisin gözü körleşir, o, tekrar açar… Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler çıkarır.

Biz mademki masnu’uz, sâni değiliz… Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.

Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi düşünmekteyiz. Sen buna lûtufta bulunmazsan şeytanız.

Sen bizim canımızı körlükten kurtardığından, gözümüzü açtığından dolayı Şeytandan kurtulduk.

3920. Kim hayattaysa değnekçisi, yol gösteren sensin. Değneğin, değnekçisi olmadıkça kör nedir ki, ne yapabilir ki?

Senden gayrı hoş olsun, hoş olmasın… Her şey, insanı yakar, ateşin aynıdır. Kim ateşe dayanır, ateşe arka verirse hem Mecusidir, hem Zerdüşt!

Allah’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır. Allah’nın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.

Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüş, Ali’nin katilini hoş görmesi

Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdiği kerem ve mürüvveti anlat.

3925. Ali dedi ki: “Ben düşmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle olduğu halde hiç kızmıyorum.

Çünkü ölümüm, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle âdeta bir. Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir.

Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir. Çocuğun rahimden, doğması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.

3930. Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir.

Çünkü nehiy, tatlı şeyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.

Bir şeyin içi de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kötülüğü esasen nehiydir.

Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.

Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.

3935. Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım?

Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Allah’ya dönenleriz” denmezdi.

Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir. Seyisin Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması

Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.

Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.

3940. Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse. Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.

Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil! Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.

Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim… bağım, bahçemdir.”

3945. Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer? O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır; Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilâfet fidanını meyvelendirmek için bu işle meşgul olur.

Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, Mekke’yi ve diğer yerleri fethetmek istemesi, dünya mülkünü sevdiğinden değildi; Allah emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmuştu.

Peygamber, Mekke’yi fethe uğraştı diye nasıl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?

O öyle bir kişiydi ki imtihan günü ( yani Miraç’ta) yedi göğün hazinesine karşı hem yüzünü yumdu, hem gönlünü kapadı.

3950. Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur.

Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:

O, Allah ululuğuyla, Allah celâliyle öyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Allah ehli bile yol bulamaz. “Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi peygamber erişebilir, ne melek, hattâ ne de ruh” dedi. Artık düşünün

anlayın!

“Göz Allah’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; âlemi renk renk boyayan Allah sarhoşuyuz; bağın bahçenin sarhoşu değil” buyurdu!

3955. Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse. Artık Mekke, Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin!

Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer.

Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün. O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!

3960. Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Allah eri sanırsın. İblis de tozu gördü, “Bu toprağın fer’idir. Benim gibi ateş alınlı birisinden nasıl üstün olur?” dedi.

Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüş İblis’in mirasıdır

Be inatçı, İblis’in oğlu olmasan o köpeğin mirası nasıl olur da sana düşer? Ben köpek değilim, Allah aslanıyım. Allah aslanı suretten kurtulandır.

3965. Dünya aslanı av ve rızk arar, Allah aslanı hürlük ve ölüm!

Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlığını pervane gibi yakıp yandırır.

Ölüm isteği, doğru kişilerin boyunlarına bir halkadır. Çünkü bu istek, yahudîlere imtihan oldu. Allah Kur’an’da “Yahudîler, doğrulara ölüm; fütuhat, sermaye ve ticarettir.

Sermaye ve ticaret isteği var ya; ölümü istemek ondan daha iyidir.

3970. Ey yahudiler; halk içinde namusunuzu korumak istiyorsanız bu dileği, bu ölüm temennisini dile getirin” dedi.

Muhammed, bu bayrağı kaldırınca bir tek yahudi bile bu istekte bulunmaya cüret edemedi. Peygamber “Eğer bunu dillerine getirirlerse dünyada tek bir yahudi bile kalmaz” dedi.

Bunun üzerine yahudiler ; “Ey din ışığı, bizi rüsvay etme! Diyerek mal ve haraç verdiler. Bu sözün sonu görünmez. Mademki gözün sevgiliyi gördü, ver elini bana!

Emîr-ül Müminîn Ali Kerremallâhu Vechehu’nun, arkadaşına “Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı, savaşımda ihlâs kalmadı. Seni öldürmeme mâni buydu” demesi

3975. Emirül Müminin, o gence dedi ki: “Ey yiğit! Savaşırken.

Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı, hiddet ettim, huyum harap berbat bir hale geldi.

Öyle bir hale geldim ki o anda savaşımın yarısı Allah içindi, yarısı nefsim için. Allah işinde ortaklık yaraşmaz. Sen Allah nakışısın: Seni, o, kudret eliyle yarattı, bezedi. Onunsun, benim değil.

Allah’nın nakışını yine Allah eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin taşını at!”

3980. Kâfir bu sözü işitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarını kesti. “Ben, cefa tohumunu ekmiştim, seni başka türlü sanıyordum.

Halbuki sen Allah huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!

Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!

Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır…

3985. Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder.

Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.

Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.

Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.

Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.

3990. Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoşkunluğu dondu, yatıştı.

Bir buğday tanesi, Âdem Peygamberin güneşinin tutulmasına… arzın, güneş ile ay arasına girmesi , dolunayın kararmasına sebep oldu.

İşte sana gönlün letafeti! Bir avuç balçıktan (bir iki lokma ekmekten) ay darmadağın bir hale gelmekte! Ekmek mânevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiğimiz ekmeğin faydası yok, kalbi daraltıyor.

Mânevi ekmek, yeşil diken gibi… deve yiyince yüz türlü fayda, yüzlerce lezzet bulmakta.

3995. Fakat yeşilliği gitti de kurudu mu, onu çölde deve yiyince;

Damağını avurdunu yırtar, paralar. Yazıklar olsun; öyle yetişmiş gül kılıç kesildi.

Ekmek de mânevi oldukça o yeşil dikendi. Fakat şimdi zâhiri ekmek olduğundan kupkuru bir hale geldi, sertleşti.

Ey nazlı nazenin varlık (ey Husâmeddin), bundan önce onu yemeğe alışmıştın.

O alışkanlıkla bu kuru ekmeği de alıp yemek istiyorsun ama gayri mâna, yerle karıştı;

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir