İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 11. Bölüm)

1000. Bu âlem de daimî olarak doğurur, o âlem de. Her sebep anadır, eser çocuğunu meydana getirir. Eser doğdu mu ondan da şaşılacak sebepler doğması için sebep haline gelir.

Bu sebepler, nesilden nesile yürür gider. Fakat görmek için adamakıllı aydın bir göz lâzım dedi” dedi. Padişah, onunla konuşurken söz buraya gelince o köleden bir alâmet gördü mü , görmedi mi? Bilmem. Hakikati arayan o padişahın, köleden bir nişan, bir alâmet görmesi, hiç de umulmayacak bir şey değil. Fakat gördüğünü söylemek için bize izin yok.

1005. Öbür köle hamamdan gelince padişah, onu da huzuruna çağırdı. “Sıhhatler olsun,daimi âfiyetler olsun. Ne de lâtif, ne de zarif, ne de güzelsin. Yazık, öbür kölenin söyleyip durduğu kötü huyların da olmasa ne olurdu?

O zaman yüzünü gören neşeye dalardı. Seni görmek, cihana malik olmaya değerdi” dedi. Köle dedi ki: “ Padişahım, o dinsizin hakkımda söylediklerini bir parçacık anlat!”

1010. Padişah “ Önce iki yüzlülüğünü anlattı. Ona göre sen görünüşte bir deva, fakat hakikatte bir dertmişsin”dedi. Köle, dostunun kötülüğünü bu suretle padişahtan duyunca derhal, kızgınlık denizi köpürdü.

Ağzı köpüklendi, yüzü kızardı, onun aleyhinde bulunma dalgasına düştü, bu dalgalar, hadden aştı. Dedi ki : “ O evvelce benimle dosttu. Kıtlıkta kalmış köpek gibi hayli pislik yemişti.”

Çan gibi durmadan onun aleyhinde bulunmaya başlayınca padişah, elini ağzına götürüp “ Kâfi” dedi.

1015. “Bu sınamayla onu da anladım, seni de. Senin canın kokmuş, onun ağzı. Ey kokuşuk canlı, uzak otur. O âmir olsun, sen onun memuru ol!”

Ulular bunun için “ Dünyada insanın rahatı, dilini korumasındadır” dediler.

“ Riya ile tespih, külhanda biten yeşilliğe benzer” mealinde bir hadis vardır, bunu böyle bil ey ulu kişi! Güzel ve iyi suret, bil ki kötü huyla beraber olunca bir kalp akça bile değmez!

1020. Bil ki zâhiri suret yok olur, fakat mâna âlemi ebedidir, kalır.

Testinin suretiyle ne vaktedek oynayıp duracaksın? Testinin nakşından geç, ırmağa, suya yürü. Suretini gördün ama mânadan gafilsin. Akıllıysan sedeften bir inci seç, çıkar.

Âlemdeki bu sedefe benzeyen kalıpların hepsi can denizinden diriyse de, Her sedefte inci bulunmaz, gözünü aç da her birinin içine bak!

1025. Onda ne var, bunda ne var? Onu anla. Çünkü o değerli inci nadir bulunur.

Surete talip olursan (bu şuna benzer:) bir dağ, görünüşte büyüklük bakımından lâl’in yüzlerce mislidir. Senin elin, ayağın,saçın, sakalın da gözünden yüzlerce defa daha büyüktür.

Fakat iki gözün, bütün âzadan daha kıymetli olduğu meydandadır.

Gönlüne gelen bir tek düşünce yüzünden de yüzlerce cihan, bir anda baş aşağı devrilir gider.

1030. Padişahın cismi, surette birdir ama yüz binlerce asker, arkasından koşar. Fakat o tertemiz padişahın şekli ve sureti de gizli bir fikre mahkûmdur.

Gör ki bu sayısız halk, bir tefekkür yüzünden yeryüzünde akıp giden sel gibidir.

Halk, o düşünceyi küçük ve ehemmiyetsiz görür ama sel gibi cihanı suya boğar ,alıp götürür. Âlem de her hünerin fikirle kaim olduğunu,

1035. Evlerin, köşklerin, şehirlerin,dağların, sahraların, nehirlerin hep onda meydana geldiğini,

Denizdeki balığın denizin vücuduyla yaşadığı gibi yerin de, denizin de, güneşin de, göğün de fikirle diri bulunduğunu madem ki görmektesin.

Neden kör gibisin, neden ahmaklık ediyorsun, neden sence ten Süleyman gibi oluyor da fikir karınca gibi? Gözüne dağ, büyük görünüyor da fikri fare gibi küçük, dağı kurt gibi büyük sanıyorsun.

Âlem, gözünde pek korkunç, pek büyük görünmekte… Buluttan, gökten,gök gürlemesinden ürküp korkuyor,tir, tir titriyorsun.

1040. Halbuki ey eşekten aşağı kişi, fikir âleminden emin ve gafilsin, bir taş gibi o, cihandan haberin yok! Çünkü suretten ibaretsin, akıldan nasibin yok. İnsan huylu değilsin, bir eşek sıpasısın!

Bilgisizlikten gölgeyi adam görüyorsun da insan o yüzden sence bir oyuncaktan ibaret, değersiz bir şey. O fikir, o hayal örtüsüz bir surette kol kanat açıncaya kadar dur.

O zaman dağları yumuşak pamuk gibi görürsün, bir de bakarsın ki bu soğuk, sıcak yeryüzü yok oluvermiş!

1045. O zaman ezelî ve ebedî hayata ve muhabbete sahip olan Tanrı’dan başka ne göğü görürsün ne yıldızı! Bir misal, ister doğru olsun, ister yanlış… doğrulukları aydınlatsın da.

O has köleye padişaha mensup adamların haset etmeleri

Padişah, lütfüyle bir köleyi bütün adamların içinden seçmiş, onlardan üstün etmişti.

Elbisesinin pahası, kırk emirin maaşına bedeldi. Onun kazandığı kadir ve kıymetin onda birini, hattâ yüz vezir bile görmemişti.

Talihin yaverliği, bahtının müsait oluşu yüzünden yücelmiş, âdeta bir Eyaz olmuştu. Padişah da sanki zamanın Mahmut’uydu.

1050. Ruhu padişahın ruhîyle birdi. Bu ten âleminden önce de o iki ruh, birbirine eş olmuş, birbirine âşina olmuştu. Zaten iş, tenden önce olan iştir. Sonradan meydana gelenlerden geç!

İş ârifindir. Çünkü ârif, şaşı değildir. Gözü, ilk ekilen şeyleri görür.

Buğday mı ekildi, arpa mı? Gece, gündüz gözü ondadır. Gece, neye gebeyse onu doğurur. Bunu menetmek için yapılan hileler, başvurulan tedbirler havadan ibaret!

1055. Tanrı’nın takdirini, kendi tedbirinden üstün gören kişi, nasıl olur da kendi tedbirleriyle gönlünü avutabilir? Aklına, tedbirine güvense tuzak içinde olduğu halde tuzak kurar, fakat canına andolsun, ne bu kurtulur,ne o!

Yüzlerce çayır, çimen bitse de, dökülse de sonun da yine Tanrının ektiği çıkar! Ekilmiş ekinin üstüne ekin ekerler ama bu ikincisi fânidir, ilki doğrudur,ilki yerindedir. İlk ekin kemal bulur, seçilip toplanır. İkinci tohumsa bozulur, çürüyüp gider.

1060. Sevgilinin huzurunda tedbirini terk et; filvaki tedbiri de onun tedbirinden, onun kaderinden doğmadır ya! Hakk’ın yücelttiği iş,işe yarar. Nihayet biten, ilk ekilendir.

Madem ki sevgiliye esirsin, ey âşık ektiğini onun için ek!

Hırsız nefsin etrafında dolaşma, onun işine bulaşma. Bir iş, Hakk’ın işi değil mi? Hiçtir hiç! Kıyamet günü gelmeden, gece hırsızı, mal sahibinin yanında rüsvay olmadan bu işten vazgeç.

1065. Hilelerle, tedbirlerle çalınmış olan malın vebali adalet günü çalan adamın boynunda kalır. Yüz binlerce akıl, bir araya gelip onun tuzağına aykırı bir tuzak kurmak isterler, kurarlar da.

Kurdukları tuzağı pek kuvvetli pek yerinde ve kâfi bulurlar ama bir çöp parçası rüzgâra nasıl dayanabilir? Eğer sen “Şu halde varlığın ne faydası var?” dersen senin bu sualinde fayda var mı inatçı adam?

Sualinde fayda yoksa bu abes ve faydasız suali niye dinleyeyim?

1070. Eğer bir çok faydaları varsa neden bu cihan faydasız olsun öyle ise? Cihan, bir cihetten faydasız, başka bir cihetten faydalarla dopdoludur.

Sana faydalı olan şey, bana faydasızsa.. mademki sence faydalı, onun yapmaktan geri durma. Yusuf’un güzelliği kardeşlerince abesti,lüzumsuzdu.. Fakat bütün bir âleme faydalıydı.

Davut’un sesi kadar güzeldi ama güzel sesten anlamayanlar dinlemek istemezlerdi.

1075. Nil nehrinin suyu, Âbıhayattan daha hoştu, daha feyizliydi. Fakat nasipsiz ve münkir olanlara kandı. Şehitlik, mümin için hayattır, münafık için ölüm ve çürüme!

Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle. Şekerden öküze, eşeğe ne fayda var? Her canın başka bir gıdası vardır.

Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.

1080. Birisi hastalık dolayısıyla toprak yemeyi sevse toprağı,kendisine gıda sanır ama, Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.

Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir. İnsanın asli gıdası Tanrı nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!

Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.

1085. Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu?

O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız âletsiz yenir.

Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından! Tanrı, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak! Gönül, her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır.

1090. Her insanın sureti,bir kâseye benzer.Göz de suretinin mânasına ait bir duygu âletidir. Herkesin yüzünden bir şey yemekte, her buluştuğundan bir şey almaktasın.

Yıldız, yıldızla kırân etti mi mutlaka her ikisine uygun bir şey doğar.

Erkekle kadının buluşmasından çocuk doğduğu gibi,taşla demirin birleşmesinden de kıvılcım meydana gelir. Toprağın, yağmurla kırânı, meyveleri, yeşillikleri, çiçekleri bitirir.

1095. İnsan, yeşilliğe baksa gönlü hoşlanır,gamı gider, neşelenir. Canımız neşelenirse bizden iyilikler, ihsanlar doğar.

Güzelce, dilediğimiz gibi gezdik, eğlendik mi karnımız acıkır, iştahımız artar. Rengin kızarması karanlıktandır.Kan da hoş ve gül renkli güneştendir. Renklerin en güzeli kırmızı renktir. O renk de güneştendir, güneşten meydana gelir.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir