İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (1. Cilt – 11. Bölüm)

1000. Tavşan, “Dostlar, bana mühlet verin de hilemle siz de belâdan kurtulun. Benim hilemle canımız kurtulsun, bu hile, çocuklarımıza miras kalsın.

Her Peygamber, dünyada ümmetini böyle bir kurtuluş yerine davet etti.

Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi. Halk, peygamberleri; gözbebeği gibi küçük gördü, gözbebeğinin mânen büyüklüğünü kimse anlayamadı.”

1005. Hayvanlar ona “Ey eşek , kulak ver! Kendini tavşan kadrince tut, haddini aşma! Bu ne lâftır ki senden daha iyiler, dünyada onu hatırlarına bile getirmezler.

Ya gugurlandın, yahut da kaza, bizim izimizde. Yoksa bu lâf, senin gibisine nerden yaraşacak?” dediler.

Tavşanın av hayvanlarına cevabı

Tavşan, “Dostlar, Hak bana ilham etti. Hakikaten zayıf birisi, kuvvetli bir rye ve tedbire nail oldu.

Hak’kın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilemez.

1010. Arı, teritaze balla dolu petekler yapar. Allah, ona, o ilimde kapı açtı. Hak’kın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?

Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı; Allah’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;

Altı yüz bin yıllık zâhidin, o buzağının ağzını bağladı;

1015. Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu.

Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır. Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.

Ey sûrete tapan! Niceyedek sûret kaygısı? Senin mânasız canın sûretten kurtulmadı gitti. Eğer insan, sûretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.

1020. Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik* O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;

Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı. Canı, nur denizinde garkolduktan sonra ona, kötü ve çirkin sûretin ne ziyanı var?

Kalemler sûreti öğmezler. Kitaplara da adamın sûretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.

1025. Bilgi ve adalet sahibi… Hep mânadır, onları önde, artta… bir yerde bulamazsın, Zata ait sıfatlar Lâmekân elinden cana şûle vermektedir, can güneşi, göklere sığamaz” dedi.

Tavşanın bilgisi, bilginin fazileti ve faydaları Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver, tavşan hikâyesini anla!

Eşek kulağını sat, başka bir kulak al ki bu sözü eşek kulağı anlayamaz!

Yürü, tavşanın tilki gibi kurnazlığına bak, onun düşüncesini ve aslanı mağlup edişini gör!

1030. Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir; bütün âlem cesettir, ilim candır.

Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.

O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzdeb ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.

O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır. İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.

1035. Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar. Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;

Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın. Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.

Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;

1040. O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün.

Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!

Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle! Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder. Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.

Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi

1045. Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar!

Aynanın berraklığını, yüzüne karşı öğersen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur. Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.

Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.

Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.

1050. İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahbus kalırlar.

Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.

Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi.Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı. Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.

Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.

Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması

1055. Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:

“Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim. Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?

Tedbirsiz emîr, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.

1060. Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mâna kıt. Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.

İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!

*Ey oğul! O kum, Allah eridir. O er kendinden ayrılmış Hak’a ulaşmıştır.

*Ondan, dinin tatlı suyu kaynayıp durmaktadır. İstekliler o sudan hayat bulurlar, gelişirler, yetişirler.

*Allah erinden başkasını kuru kumsal bil ki o kumsal, her zaman senin ömür suyunu içer, mahveder.

*Hakîm olan erden hikmet iste ki onunla görücü, bilici olasın.

Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur. Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyzalır.

1065. Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur.

Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!

Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.

Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Allah vermiş demektedir).

Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.

1070. Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi.

Cebir ne demektir? Kırık sarmak, yahut kopmuş damarı bağlamak.

Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın? Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.

Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.

1075. Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir! Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.

Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.

Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın. Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, îman kapısının kilididir.

1080. Bakir sözü tevil etmişsin; sen kendini tevil et, Kur’an’ı değil.

İsteğine göre Kur’an’ı tevil ediyorsun. Yüce mâna, senin tevilinden aşağılandı, aykırı bir şekle girdi!

Sineğin gevşek tevilinin değersizliği

* Senin ahvalin o tuhaf sineğe benzer ki o kendini bir adam sanırdı.

  • İçmeden kendi kendine sarhoş olmuş, zerresini, güneş görmüş.
    • Doğan kuşlarının öğüldüğünü işitmiş; “Şüphe yok ki ben vaktin ankasıyım” demişti;

O sinek eşek sidiği birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptanı gibi baş kaldırıp, “Ben, deniz ve gemi hikâyesini okumuş, bir zaman bunu düşünmüştüm.

İşte şu deniz, şu gemi, ben de ehliyefli, rey ve tedbir sahibi bir kaptanın” dedi.

1085. Deniz üstünde salını sürüp durmaktaydı. O kadarcık bir su ona haddinden fazla göründü. O sidik, sineğe göre hudutsuzdu. Sinekte, onu olduğu gibi görecek göz nerede?

Onun âlemi kendi görüşüne göre olur. Gözü, bu kadardır, denizi de ona göre! Bâtıl tevilci, sinek gibidir. Vehmi eşek sidiği, tevil ve tasavvuru saman çöpüdür. Eğer sinek kendi reyiyle saplandığı tevilden geçse, baht o sineği hümâ yapar.

1090. Bu ibret gözüne sahip olan sinek olmaz; ruhu, sûrete lâyık olmayacak derecede yüksek bir zat olur, Tavşanın geç gelmesinden aslanın incinmesi

Aslanla pençeleşen o tavşan gibi. Onun ruhu, nasıl olur da küçücük cüssesine lâyık olur?

Aslan, hiddetle: “Düşman, altadıcı sözlerle gözümü kapattı. Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.

Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!

1095. Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden başka bir şey değildir!” diyordu. Deriden maksat nedir? Renk renk lâflar… su üstündeki, durmalarına imkân olmayan menevişler gibi. Bu söz deri gibidir, mâna onun içi; bu söz, ceset gibidir, mâna, can. Kötü iç’in ayıbını deri örter; iyi iç’i de gayret dolayısıyla Gayb âlemi. Kalemin rüzgârdan, kağıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir