İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 19. Bölüm)

1800. Tanrı’nın lütuf suyundan gayrı bir şeyle arınmaz, ibadet eden kişinin gönlünden eksilmez.

Keşke secdende kıbleden yüzünü çevirmiş olaydın da tek “ Sübhane rabbiyel A’lâ”’nın mânasına ereydin! “Tanrım secdem de varlığın gibi sana lâyık değil. Sen, kötülüğe iyilikle mukabele et” diyeydin.

Bu yeryüzünde Hakk’ın hikmetinden eser vardır. Ondan dolayı pislikleri giderir, çiçekleri bitirir. Bizim pisliklerimizi örter, karşılığın da ondan koncalar biter.

1805. Kâfir vergide, cömertlikte topraktan daha aşağı, daha verimsiz olduğunu görüp,

Varlığından çiçek ve meyve bitmediğini, hattâ bütün temizlikleri bozup pislemekten başka bir şey yapmadığını anlar da

“ Ben aykırı anlamış, yanılmışım, yazık, keşke toprak olsaydım;

Keşke topraktan sefer etmeseydim,keşke bir avuç toprak gibi ben de bir tane düşürüp yetiştirseydim.. Topraktan sefere düştüm ama beni yol imtihan etti, bu yolculuktan ne armağan getirdim ki?” der.

1810. Kâfir yolculuğundan bir fayda görmez, ondan dolayı da bütün meyli toprağadır.

Adamın yüzünü geriye çevirmesi, hırstan tamahtandır…yüzünü yola çevirmesi; doğruluktan niyazdan.

Büyümeye meyli olan her ot, büyüyüp durur, yaşar günden güne gelişir!

Fakat başını yere eğdi mi de günden güne küçülür, kurur, noksan bulur, mahvolur! Ruhunun meyli, yüceliklere ise yücelir durursun, varacağın yer de orasıdır.

1815. Aksine olarak başını yere eğdin mi battın gitti, Hak “ Ben batanları sevmem” demiştir.

Musa Aleyhisselâm’ın Ulu Tanrı’dan zâlimlerin galip gelmelerindeki sırrı sorması

Musa, “ Ey kerem sahibi, ey her işi yapan, ey bir an zikri, uzun bir ömre bedel olan Tanrı! Bu balçık âleminde eğri büğrü bir iz gördüm. Gönül melekler gibi itiraz etti.

“ Bir nakış yapıp ona fesat tohumunu ekmekteki maksat nedir?

Zulüm ve fesat ateşini alevlendirip mescidi de, secde edenleri de yakmakta ne hikmet var?

1820. Bir yalvarış için kan ve irin kaynağını coşturmak neden?” dedim.

Ben bunların aynı hikmet olduğunu biliyorum. Fakat maksadım, bu hikmetin büsbütün açığa çıkması ve benim açıkça görmem.

O yakîn bana “Sus” dediği halde görme hırsı “ hayır, coş!” demekte.

Sen, Meleklere sırrını gösterdin. Böyle bir lezzet, kahır ve minhete değer! Âdemin nurunu Meleklere açıkça arz ettin, müşküllerini halleyledin.

1825. Ölümün sırrını hasredilmen söyler, yaprağın hikmetini meyveler anlatır! Kanın, meninin sırrı da insanın duygusudur; her artmanın sonu da nihayet eksilme! Yazan kişi önce yazı yazacağı tahtayı yıkar, temizler; sonra ona harfleri yazar.

Tanrı da önce gönlü kan eder, hor hakir gözyaşıyla yıkar, sonra o gönle sırları kaydeder. Yıkamakla, o levhi bir defter yapmak istediklerini bilmek, anlamak gerek.

1830. Bir evin temelini atacakları vakit oradaki eski ve evvelki yapıyı yıkarlar. Sonunda arı duru su çıkarmak için önce yerden toprak çıkarırlar.

Çocuklar, hacamattan ağlarlar. Çünkü işin hikmetini bilmezler ki.

Halbuki adam, hacamatçıya para verir, kan içen hançere iltifatlarda bulunur. Hamal ağır yükün altına koşar, yükü, başkalarından kapar.

1835. Yük için hamalların savaşlarına bak.Din işinde çalışma da böyledir. Rahatın aslı zahmet olduğu gibi acılıklar da nimetin önüdür.

Cennet, hoşumuza gitmeyen şeylerle kaplanmış, cehennem de zevkimize giden şeylerle dolmuştur. Ateşin aslı yaş ağaç olduğu gibi ateşe yanan da Kevser’e ulaşmıştır.

Zindan da mihnetlere düşen adam, bir lokmanın, bir zevkin yüzünden düşmüştür.

1840. Bir köşkte devlete erişen de bir savaş, bir mihnet karşılığı olarak o devleti bulmuştur.

Kimi altına, gümüşe sahip olmuş, zenginlikte naziri olmayan bir dereceye erişmiş görürsen, bil ki o, kazanma zahmetine sabretmiştir.

Gözü açık olan bunları sebepsiz, Tanrı hikmeti olarak görür. Fakat madem ki sen duygu âlemindesin, sebeplere kulak as!

Sebeplere yapışmamak, onları görmemek makamı; ruhu tabayi âleminden kurtulmuş olanındır.

Bu çeşit adam, peygamberlerin mucizeleri çeşmesini sebepsiz görür.Onları, sudan, ottan meydana geliyor bilmez.

1845. Bu sebep, doktorla hasta, kandille fitil gibidir. Gece kandiline yeni bir fitil bük, fakat güneş kandilini bunlara muhtaç sanma.

Yürü, aşevinin damı için samanlı balçık hazırla. Fakat bil ki kâinatın damı, buna muhtaç değil. Ah.. sevgilimiz, gamımızı yakıp mahvedince gece yalnızlığı bile geçti, gündüz oldu.

Ay, ancak geceleyin cilve eder.Gönlün istediği sevgiliyi gönül derdinden başka bir şey de arama.

1850. Fakat sen, İsa’yı bıraktın da eşeği besledin. Hulâsa eşek gibi perdenin ardında kaldın gitti! Bilgi ve irfan, İsa’nın talihidir, ey eşek sıfatlı, eşeğin talihi değil!

Eşeğin anırmasını duyar, acırsın. Halbuki bilmezsin ki eşek, sana eşeklik telkin ediyor. İsa’ya acı, eşeğe değil.. tabiatı aklına baş etme.

Bırak tabiatını, ağlaya dursun.. sen, ondan al, canın borcunu öde!

1855. Yeter artık yıllarca eşeğe kul oldun. Çünkü eşeğe kul olan , eşeğin ardından gider. “ Onları artta bırakın” dan murat nefsindir.

Nefis geride, aklın ilerde gerek.

Ama bu aşağılık akıl da eşekle aynı mizaçta. Çünkü bütün fikri onu nasıl elde ederimden ibaret. İsa’nın eşeği gönül mizacına malik olmuş, akıllar makamında yer tutmuştur.

Çünkü akıl galebe çalmıştı, eşekse zayıftı.Eşek, şişman ve kuvvetli biniciden zayıflar.

1860. Ey eşek değerli; aklının azlığından bu eşek, ejderhalaştı.

Gönlün İsa’dan hastalandıysa yine ondan iyileşir, sıhhat yine ondan gelir, onu bırakma. Ey nefesi hoş Mesih, cihanda yılansız hazine olmaz.. eziyetlerle nasılsın?

İsa, Yahudileri görünce ne hale gelir; Yusuf, hasetçi kardeşler elinde ne olur?

Sen, gece gündüz bu azgın kavmin ardından koştukça, nasıl olur da gece gibi, gündüz gibi ömre medet bağışlar, yardım edersin?

1865. Ah safra illetine tutulmuş o hünersiz kişilerden! Safradan ne hüner meydana gelir? Ancak baş ağrısı. Sen, hemen doğu güneşinin yaptığını yap. Bizse nifak hile, hırsızlık ve riya içinde yüzelim!

Sen dünyada da balsın, dinde de.. Bizse sirke. Safraya ancak sirkengübin iyi eder, giderir.

Halbuki biz karın ağrısına tutulmuş olduğumuz halde boyuna sirkeyi artırıp duruyoruz. Sen keremi terk etme de balı artır!

Bizden bu lâyıktı, bunu yaptık. Kum, gözde ancak körlüğü fazlalaştırır.

1870. Fakat ey aziz sürme, senden her değersiz şey, değer bulur, bir şey olur; sana bu lâyıktır.

Bu zâlimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “ Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun. Sen, öd ağacı madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar.

Sen o öd ağacı değilsin ki ateşte yansın, eksilip bitsin. Sen o ruh değilsin ki gama esir olsun. Öd ağacı yanar ama madeni yanmadan uzaktır. Rüzgâr, nurun aslına nasıl hamle edebilir.

1875. Ey göklere saflık veren, ey cefası vefadan daha iyi olan!

Çünkü akıllıdan bir cefa gelse o cefa, cahillerin vefasından daha iyidir. Peygamber, “ Akıllının düşmanlığı, cahilin sevgisinden yeğdir” dedi.

Bir emîrin,ağzına yılan kaçan birisini incitmesi

Akılı birisi, atına binmiş geliyordu. Uyumakta olan birisinin ağzına da bir yılan kaçmak üzereydi.

Atlı onu görüp adamcağızı kurtarmak, yılanı ürkütüp kaçırmak için koşmaya başladı. fakat fırsat bulamadı.

1880. Aklı, kendisine yardım ettiğinden, pek akılı kişi olduğundan o uyumakta olan adama şiddetlice birkaç topuz vurdu.

O şiddetlice vurulan topuzun acısı, adamı bir ağaç altına kadar kaçırdı.

Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Adama “ Ey dertli kişi, bunları ye” dedi. “ Beyim, ben sana ne yaptım, bana ne kastın var?

1885. Eğer bana hakikaten bir kastın varsa vur kılıcı, birden kanını dök! Sana çattığım saat ne menhus saatmiş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene!

Dinsizler bile kimseye suçsuz, günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar” diyordu.

Söz söylerken ağzından kan geliyordu “ Yarabbi cezasını sen ver!” diye bağırmakta,

Her an ona kötü söylemekte, lânet etmekteydi. Atlı ise “ bu ovada koş”diye onu dövüyordu.

1890. Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmağa başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu. Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir haldeydi. Ayağında, yüzünde yüz binlerce yara vardı.

Atlı o adamı akşam çağına kadar çekiştirip durdu. Nihayet, adamın safrası kabardı, kusmağa başladı. İyi, kötü yediklerini kustu. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıktı.

O yılanı görünce kendisine iyilik eden atlıya secde etti.

1895. O kapkara çirkin ve heybetli yılanı görünce bütün dertlerini unuttu. Dedi ki: “ Sen, bir rahmet Cebrailisin, yahut da velinimet Tanrı’sın

Ne kutlu saatmiş ki beni gördün.Ölüydüm, bana yeni bir can bağışladın. Sen, beni analar gibi aramaktayken, ben eşekler gibi senden kaçıyordum.

Eşek, sahibinden eşekliği yüzünden kaçar. Halbuki sahibi, iyiliğinden dolayı onun peşine düşer.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir