İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 29. Bölüm)

2800. Bu Müslüman, kerem edip beni çağırıyor.Hemencecik gitmezsem herhalde bir kötülüğü düşeceğim deyip.

O iyilikçi Müslüman’ın şefkatine güvenerek hırsızı bıraktı yola düzüldü. Varıp “ Aziz dost ne var? Böyle kimin elinden feryat ediyorsun ?” dedi. Adam “ İşte, hırsızın ayak izine bak. Hırsız çalacağını çalıp bu tarafa gitmiş. İşte o kaltabanın ayak izi. Yürü, bu izi izle, ardından koş!”dedi.

2805. Adam “ Be ahmak, sen ne söylüyorsun?Ben onu tutmuşum.

Sen bağırınca koyuverdim. Sen bir eşekmişsin meğerse. Bense seni adam sandım. Bu ne herze, bu ne hezeyan? Ben kendisini tutmuştum, ayak izini ne yapayım?” dedi.

Sen bir hilebazsın, yahut aptalın birisin. Hattâ belki de hırsızın ta kendisisin ve bu işi de mahsus yaptın. Öbürü “ Ben ayak izini gösteriyorum. İşin haki katından âgahım” dedi.

2810. Adam dedi ki: “Sen ya düzenbazsın, ya ahmak, belki de hırsızın ta kendisisin de işi biliyorsun.

Ben hasmımı çeke, çeke yakalamak üzereydim. İşte ayak izi diye sen koyuverttin. Sen cihetten bahsediyorsun, bense cihetlerden çıkmış, kurtulmuşum. Vuslatta delil ve âlamet olur mu?”

Sıfatlarla perdelenmiş olan kişi, ancak sıfat görür. Zatı kaybeden kişidir ki sıfatlarda kalır. Oğul, Tanrı’ya ulaşanlar, zata gark olmuşlardır. Artık onlar sıfatlara nazar ederler mi?

Başın ırmağın dibinde oldukça renge bakabilir misin?

2815. Suyun rengine bakmak için dipten çıktın mı?Güzel bir halıyı bırakmış, köhne bir kilimi almış olursun. Avamın ibadeti, havasın günahıdır. Avamın vuslatı bil ki havasın hicabıdır.

Padişah bir veziri muhtesip yapsa, onun dostu değildir, düşmanıdır.

Mamafih o vezir belki suç işlemiştir. Böyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz. Çünkü önce muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir.

2820. Fakat önceden padişaha vezir olanı, sonra muhtesip yapmak kötü bir iş yaptığından olabilir. Fakat padişah, seni eşikten huzuruna çağırmış, sonra tekrar eşiğe sürmüşse,

Şüphe etmeksizin bil ki bir suç ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır. Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu?

Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin. Halbuki ehil olan kişi kısmetini artırır.

Münafıkların Mescid-i Dırâr yapmaları

2825. Aykırı gidişe Kuran’dan getireceğimiz başka bir misal de dinlesen yerindedir. Münafıklar, buna benzer bir çift- tek oyununu da Peygamberle oynamışlardı.

“Ahmet dinini yüceltmek için bir mescit yapalım” dediler. Halbuki bu mürtetlikten başka bir şey değildi. Bu çeşit aykırı bir oyuna girişerek Peygamber’in mescidinden başka bir mescit yaptılar.

Döşemesini, tavanını, kubbesini düzdüler.Fakat bununla cemaati ayırmak diliyorlardı.

2830. Yalvararak Peygamber’in yanına geldiler, deve gibi huzuruna çöktüler. “ Ey Tanrı Peygamberi, lûtfedip o mescide kadar bir zahmet etsen; Kademlerinle kutlasan.. günlerin kıyamete kadar ter-ü taze olsun!

Topraklı, bulutlu günün, zaruret ve yoksulluk gününün mescidi işte.

Diledik ki oraya bir garip gelirse yer bulsun, bu hizmet konağında bolluğa ersin.

2835. Bu suretle de din şiarı çoğalsın, etrafa yayılsın, dostlarla olunca acı yemiş bile hoştur. Bir an orayı şereflendir, bizi tezkiye et ,diğer sahabeye bildir.

Mescide, mescittekilere iltifat et..sen aysın, biz de gece. Bir an olsun bizimle ol da. Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali, geceleri aydınlatan güneş.!” dediler. Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı.

2840. Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar. Uzaktan bak, geç. Yavrum onlar yemeye kokmaya değmez.

Vefasızlara gitme. Onlar; iyi dinle, yıkık köprüdür.

Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.

Asker, nerede bir bozgunluğa uğrarsa, iki, üç karı tabiatlı adamın yüzünden uğrar.

2845. O, erkek gibi silahlanıp savaş safına girer. Diğerleri de, işte tam dost diye ona güvenirler. Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir. Onun kaçışı senin mânevi kuvvetini de kırar.

Bu bahis, uzundur. Uzadıkça uzar, maksat da gizli kalır, geçelim.

Münafıkların Peygamber’i Mescid-i Dırâr’a götürmek için kandırmaya çalışmaları

Halk Peygamber’e masallar okumakta; yalan dolan atını sürmekteydiler. O merhametli, şefkatli Peygamber gülümseyerek ancak “ Peki” diyebildi.

2850. O cemaatin teşekkür edilmesi icap eden işlerini anladı, icabet edeceğini söyleyerek haber getirenleri sevindirdi.

Onların hileleri gözünün önünde görünüp duruyor, o hileleri süt içinde kıl görür gibi birer, birer görüyordu. Fakat o lûtuf sahibi Peygamber, kılı görmemezlikten geliyor, o zarif kimse sütü övüyordu..

Yüz binlerce hile ve hud’a kıllarına o an gözünü yummuştu.

O kerem denizi doğru buyurmuştu: “ Ben, sizi, sizden ziyade esirgerim,

2855. Ben âdeta dehşetli surette alevlenmiş, yalınlanmış bir ateşin kıyısına oturmuş bir adama benzerim. Siz pervane gibi o tarafa koşuyorsunuz. Ben de iki elimle pervane koymaktayım”

Münafıkların dileği üzerine Peygamber, o tarafa yürüyünce Tanrı gayreti haykırdı: “ Gul sesini dinleme, Bu habisler hile ettiler, söyledikleri sözlerin hepsi aykırıdır.

Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir. Hıristiyanlarla Yahudiler, en hayırlı dini nasıl olur da aralar?

2860. Cehennem köprüsü üstüne bir köprü kurdular, Tanrı’ya tavlada hileye giriştiler”

Maksatları Peygamber’in sahabesinin arasını bozmaktı. Her herzevekil Hakk’ın fazıl ve ihsanını nasıl tanır? Şam’dan buraya bir Yahudi getirmek niyetindeydiler. Yahudiler, o Şam’lı Yahudi’nin va’zından sarhoş olmuşlardı. Peygamber, “ Gelmeğe gelirim ama şimdi yol üstündeyiz. Savaşa gidiyoruz.

Savaştan dönünce o mescide giderim” buyurdu;

2865. Onları defetti; savaşa gitti. O kötü, o yalancı kişileri bu suretle avuttu. Dönünce münafıklar, tekrar gelip evvelki va’dini hatırlattılar.

Tanrı, “ Peygamber, açıkça söyle. Neticesi savaş bile olsa onların hıyanetlerini açığa vur” dedi. Peygamber de “ Ey hilebaz Kavim,susun da sırlarınızı söylemeyeyim”

Deyip sırlarından birkaçını söyleyiverdi. Derhal halleri kötüleşti.

2870. Münafıkların elçileri ,hemen “Hâşa, hâşa” demeğe başladılar. Her münafık, koltuğuna bir Mushaf urup hile ile Peygamber’e koştu;

Yemin etmeye koyuldu. Çünkü yemin etmek siperdir, ve yemin etmek,yalancı kişilerin âdetidir. Yalancı, dolancı adam, dinde vefakâr olmadığından her an yeminini bozar.

Doğruların yemin etmeğe ihtiyaçları yoktur. Onların gözleri aydındır.

2875. Ahdi, misakı bozmak, ahmaklıktandır.Yeminine vefa etmek ve yemininde durmaksa temiz kişinin işidir. Peygamber dedi ki : “Sizin yemininize mi inanayım, Tanrı’nın yeminine mi?”

Münafıklar, yine ellerin de Mushaf olduğu halde güya ağızlarının orucuyla yemin etmeye giriştiler. “ Bu doğru ve temiz kelâm hakkı için o mescidi kurmamız Tanrı rızası içindir.

Bu hususta hiçbir hilemiz, düzenimiz yok. Orada ancak Tanrı’yı anacak, doğru bir yürekle Tanrı’ya ibadet edeceğiz” dediler.

2880. Peygamber dedi ki : “ Tanrı’nın sesi, kulağına diğer sesler gibi gelmekte. Hak, kulaklarınızı mühürledi de Tanrı sesini duymuyorsunuz.

İşte apaçık kulağıma Tanrı sesi gelip duruyor. Âdeta tortuyu saftan süzmekteyim” Nitekim ey bahtı kutlu, Hak sesi, Musa’ya da bir ağaçtan gelmişti.

“ Ben Tanrıyım” sesini bir ağaçtan duymuştu. O sesle beraber nurlar belirmiş, parlamıştı.

2885. Vahiy nuruna karşı aciz kalınca yine yemin etmeye koyuldular. Tanrı yemine siper demiştir. Savaşçı ,siperi elden bırakır mı?

Peygamber, yine apaçık onları yalanladı ve fasih bir surette onlara “ Şüphe yok, yalan söylüyorsunuz” dedi.

Sahabeden birisinin inkâr düşüncesine düşüp ”Peygamber Sallâhü Aleyhi Ve Selem ne için ayıpları örtüyor” diye düşünmesi

Peygamber, va’dinden dönünce sahabeden birisinin gönlüne inkâr düşüncesi düştü. Peygamber böyle ak sakallı, kâmil, koca kişileri utandırıyor.

2890. Nerede kerem, nerede ayıp örtmek, nerede hayâ? Hani Peygamberler, yüz binlerce ayıbı örterlerdi? Dedi; derhal yine bu itiraz, yüzümüzü saratmasın, mahcup düşmeyeyim diye gönlünden istiğfar etti.

Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, âsileştirdi.

Yine “ Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Tanrı, beni küfrümde ısrar eder bir halde bırakma. Bakışım nasıl elimde değilse, gönlüm de elimde değil. Yoksa bu an hışımla gönlümü yakardım” dedi.

2895. Bu düşünceyle uykuya daldı, münafıkların mescidini fışkı ile dolu gördü. Mescidin taşları pislik içinde harap olmuştu. Onlardan kara dumanlar tütüyordu.

Çıkan dumanlar, adamın boğazına girdi, boğazı yandı. O acı dumanın kokusundan uyandı. Hemen yüzüstü kapanıp ağlamaya başladı. Tanrı, bunlar, münkirlik nişanesi.

Kahır ve gazap, beni iman nurundan ayıran böyle bir şefkatten daha iyi” diyordu.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir