İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (2. Cilt – 35. Bölüm)

3400. İnanmıyorsan bu gece kalk da şeyhinin fıskını apaçık gör” dedi.

Geceleyin o adamı bir pencere başına götürdü, dedi ki : “ Fasikliğe bak, işreti gör” Gündüzün riyasiyle gecenin fıskını seyret. Gündüz Mustafa gibi, gece Ebuleheb gibi! Gündüz adı Abdullah ,gece elinde kadeh, nezübillâh!”

Pîrin elinde dolu bir kadeh vardı. Mürit bunu görünce “ Şeyhim, sen de mi aldatıcısın?

3405. Sen, “Şeytan, şarap kadehine hemencecik işeyiverir” demez miydin?” dedi.

Şeyh dedi ki: “Benim kadehimi öyle doldurdular ki içine tek bir üzerlik tohumu bile sığmaz. Bir bak hele.. buraya bir zerre bile sığar mı? Sen sözü yanlış anlamışsın, aldanmışsın.

Bu zâhiri şarap, zâhiri kadeh değil ki. Onu, gaybı bilen şeyhten uzak bil.

Be ahmak, şarap kadehi, şeyhin varlığıdır. Oraya Şeytan’ın sidiğine asla yol yok!

3410. O varlık, Tanrı nuruyla dolu, hem de dudağına kadar. Ten kadehi kırılmış, mutlak nur kalmıştır. Güneşin nuru, pislik üstüne düşmekle pislenmez ya, yine aynı nurdur”

Şeyh bu sözleri söyledikten sonra “ Bu, ne kadehtir, nasıl şarap, bir gel de bak be hey münkir” dedi. Mürit gelip baktı, gördü ki halis bal. O mânasız düşmansa kör oldu, bir şey göremedi.

O zaman pîr müridine dedi ki: “ Yürü ey ulu mürit bana şarap bul,

3415. Bir hastalığım var, şarap içmek zaruretindeyim. Hastalıktan ölüm haline geldim, hattâ bu halden de ileri bir hale düştüm.

Zaruret vakti her pis, temiz sayılır. İnkâr edene lânet, başına toprak!

Mürit, meyhaneleri dönüp dolaşmaya,şeyh için her küpten şarap taşımaya başladı.

Fakat küplerin hiç birin de şarap bulamadı. Hurma şarabıyla dolu olan küpler, balla dolmuştu. “ Rintler, bu ne hal, bu ne iş? Hiçbir küpte şarap bulamıyorum” dedi.

3420. Bütün Rintler, ağlayıp ellerini başlarına vurarak Şeyhin yanına geldiler.

“ Ey ulu Şeyh, sen meyhaneye geldin, bütün şaraplar, kudümünün hürmetine bal oldu. Şarabı arıttın, bizim canlarımızı da kötü huylardan arıt, tebdil et “dediler.

Cihan, baştanbaşa ağız, ağıza kanla dolu olsa Tanrı kulu yine ancak helâl yer.

Tanrı razı olsun,Ayşe’nin Mustafa Sallâllahü Aleyhi Ve Sellem’e “Sen seccade yaymadan her yerde namaz kılıyorsun” demesi

Bir gün Ayşe, Peygamber’e dedi ki. “ Ey Tanrı Resulü, sen aşikâr, gizli,

3425. Neresini bulursan orada namaz kılmaktasın. Halbuki evde pis adamlar da gezip tozuyor. Sen de bilirsin ki pis çocuklar, nereye varırsa orasını pislerler.”

Peygamber, “Şunu bil: Tanrı, büyükler pis şeyleri temiz etmiştir.

Hakk’ın lûtfu, bu yüzden secdegâhımı, ta yedinci kat göğe kadar arıttı” diye cevap verdi.

Kendine gel, kendine. Padişahlara hasede kalkışma. Terk et hasedi.Yoksa âlemde sen de bir iblis olursun.

3430. Veli,zehir yese bal olur.. sen bal yesen zehir kesilir.

O, varlığını Tanrı varlığına tebdil etmiştir. İşi de eşyayı tebdil etmedir.O, lûtuftan ibaret bir hale gelmiştir, her türlü ateşi de nur olmuştur.

Ebabil kuşlarında Tanrı kuvveti vardı. Yoksa bir kuşcağız nasıl olurda bir fili helâk edebilirdi? Koca bir orduyu birkaç kuş kırıp geçirdi. Bak da bu kudretin Tanrı’dan olduğunu bil.

Eğer bundan şüpheye düşersen yürü var, Eshabı fil suresini oku.

3435. Onunla inada kalkışır, beraberlik dâvasına girişirsen, yok mu? Eğer onlardan başını kurtarabilirsen beni de kâfir bil sen!

Farenin deve yularını çekmesi ve kendi kendisine gururlanması

Bir fareceğiz, bir devenin yularını eline aldı, kurula, kurula yola düştü.

Deve , tabiatındaki mülâyimlik yüzünden onunla beraber yürümeye koyuldu. Fare “ Ben, ne de pehlivan, ne de yiğit ermişim” diye gurura düştü.

Düşüncesinin ışığı deveye aksetti. “ Hele hoşindi. Ben sana gösteririm!” dedi.

Gide, gide bir büyük ırmak kenarına geldiler. Öyle büyük, öyle derindi ki ulu bir fil bile o ırmakta zebun olurdu.

3440. Fare orada duru, kaskatı kesildi. Deve “ Ey dağda, ovada bana arkadaş olan, Bu duraklama ne, niye şaşırdın? Irmağa ercesine ayak bas, gir suya!

Sen kılavuzsun, benim öncümsün. Yol ortasında durup susma” dedi.

Fare dedi ki: “ Bu su, pek büyük, pek derin bir su. Arkadaş,ben boğulmaktan korkuyorum.” Deve “ Hele bir göreyim, ne kadarmış bu su ?” deyip hemen ayağını attı.

3445. Dedi ki: “ A kör sıçan, su diz boyuymuş. A hayvanların kusuru, neden şaşırdın?” Fare, “ Sana karınca ama bize ejderha! Dizden dize fark var.

Ey hünerli deve, sana diz boyu ama benim tepemden yüz arşın geçer.” dedi.

Deve dedi ki: “ Öyleyse bir daha küstahlık etme de cismin, canın yanıp yakılmasın. Sen, kendin gibi farelerle boy ölçüş. Deveyle sıçanın sözü yoktur.”

3450. Fare, “ Tövbe ettim, Tanrı hakkı için beni bu helâk edici sudan geçir.” dedi. Deve acıdı, “ Haydi hörgücüme sıçra, otur.

Bu geçiş, benim işim. Seni de, senin gibi yüzlercesini de geçiririm” dedi.

Madem ki peygamber değilsin, yola düş de günün birin de kuyudan kurtulup yüce bir makama erişesin. Sultan değilsen yürü, raiyet ol. Kaptan değilsen gemiyi öyle alabildiğine yürütme.

3455. Ticarette kâmil değilsen yalnız başına dükkân açma; yoğrulup kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir.! “ Susun, dinleyin” emrini işit, sükût et. Madem ki Tanrı dili olamadın, kulak kesil.

Söylersen bile sual tarzında söz söyle. Padişahlar padişahıyla edepli konuş!

Kibir ve kinin başlangıcı şehvettendir. Şehvetinin yerleşip kuvvetlenmesi de itiyat yüzündendir. Kötü huy, âdet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir. Seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın.

3460. Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye kalkışırsa onu düşman sayarsın. Puta tapanlar, bu tapmayı huy edindiklerinden men edenlere düşman olmuşlardır.

İblis, ululanmayı huy edinmişti de eşekliğinden Âdem’i kendisinden aşağı gördü.

“ Benden daha ulu başka birisi yok ki. Benim gibi bir kişi, ona secde eder mi?” dedi. Ululuk zehirdir. Ancak, ta ezelden panzehire sahip olan ruh müstesna.

3465. Dağ, yılanla dolu ise içersinde panzehir yeri bulundukça korkma. Kafana ululuk yerleşmiş, onun için kim seni kırarsa onu ezelî düşman sayarsın. Birisi huyuna aykırı söz söylerse ona bir hayli kinlenirsin.

Beni huyumdan çevirecek, şakirt haline sokacak, kendisine tâbi kılacak dersin. Böyle adamın kötü huyu serkeş olmasa, o huya aykırı şeylere niye ateşlenir, kızar;

3470. Yahut muhalife müdana eder, onun gönlünde bir yer kazanır?

Çünkü kötü huyu adamakıllı kuvvetlenmiştir.Karınca gibi olan şehvetti, itiyat yüzünden adeta ejderha kesilmiştir. Şehvet yılanını önceden öldür. Yoksa hemencecik ejderhalaşır.

Fakat herkes, yılanını karınca görür. Sen kendini bir gönül sahibine sor! Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olmadıkça müflisliğini bilmez.

3475. Bakır gibi sen de iksire hizmet et.Gönül, dildarın cevrini çek.

Dildar kimdir? İyice bil. Dildar ehli dildir. Çünkü ehli dil olan, gece ve gündüz gibi cihandan kaçıp durmakta, âlemde eğleşmemektedir.

Tanrı kulunun ayıbını az söyle, padişahı hırsızlıkla az kına.

Gemide bir dervişi hırsızlıkla töhmet altına almaları

Bir gemide bir derviş vardı. Erliği kendisine arka yastığı yapmış, ona dayanmıştı. Gemide bir kese altın kayboldu.O, uyuyordu.Herkesi aradılar. Birisi onu da gösterip,

3480. “ Bu uyuyan yoksulu da arayalım” dedi. Para sahibi derdinden onu da uyandırdı. “ Bu gemide bir kese kayboldu. Herkesi aradık, bu arayıştan sen kurtulamazsın.

Hırkanı çıkar, soyun da senin hakkında kimsenin şüphesi kalmasın” dedi.

Derviş “Yarabbi, şu aşağılık kişiler, kulunu töhmet altına alıyorlar, fermanını eriştir” dedi. Dervişin gönlü dertlenir dertlenmez hemen denizin her tarafından,

3485. Yüzbinlerce balık baş çıkardı. Her birinin ağzında bir inci vardı. Ama ne inci? Her tanesi bir memleket haracı. Tanrı’dan geliyor, elbette eşi bulunmaz.

Derviş gemiye birkaç inci atıp fırladı, havayı âdeta kendisine bir taht edip oturdu. Padişahlar gibi tahtının üstüne bağdaş kurup kuruldu.

O, havanın yücesinde, gemi de onun önünde!

3490. Dedi ki: “Yürüyün, gidin. Gemi sizin Hak benim, yoksul bir hırsız sizinle bir arada olmasın! Bakalım, bu ayrılıktan kim ziyan eder? Ben hoşum, Hak’la çift, halktan tek!

O,ne beni hırsızlıkla töhmet altına alır ne yularımı bir gammaza verir!” Gemidekiler dediler ki: “ Ey ulu, sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?”

Derviş, “Yoksulu töhmet altına almak, hor hakîr bir şey için Hakk’ı incitmek yüzünden.

3495. Hâşa, bu yüzden değil. Ululara tâzim ettiğimden. Çünkü ben, yoksullar hakkında hiç kötü zanna düşmedim. Onlar öyle lâtif, öyle nefesleri hoş kişilerdir ki onları ululamak için Tanrı’dan “ Abese” suresi geldi.

Onların yoksulluğu, dünyayı dönüp dolaşma yüzünden ve dünyalık için değil. Hak’tan başka hiçbir şey olmadığından onlarda yokluğu, yoksulluğu kabul etmişlerdir.

Nasıl töhmet altına alabilirim ki. Hak, ondan yedinci kat göğe kadar hazinelerine emin etmiştir” dedi. Töhmetli nefistir;yüce akıl değil.Töhmetli duygudur; lâtif nur değil.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir