İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 2. Bölüm)

Fil yavrularına dokunanlar hikâyesinin sonu

105. Fil onların her birinin ağızlarını koklamakta… hepsinin midelerinin etrafın da dönüp dolaşmakta. Yavrusunu kim kebap edip yemişse, bularak öc almağa, kuvvetini göstermeye çalışmaktaydı. Sen de Allah kullarının etlerini yemekte, onların aleyhinde bulunup günah kazanmaktasın. Kendinize gelin, sizin ağzınızı koklayan da Allahdır. Doğrudan başka kim canını kurtarabilir? Bir adamın kabirde ağzını koklayan Münker, yahut Nekir olursa yazıklar olsun o acımağa değer kişiye!

110. O ulu meleklerden ne ağzını gizlemeye imkân var, ne güzel kokularla iyi bir hale getirmeye çare. Mezara girene, onlara yaltaklanmak mümkün değil; akıl, fikir için hileye sapmaya yol yok! Saçma sapan söyleyen adamın başına gürzleri iner, pençeleri batar. Azrail’in sopasını, demirini gözünle görmüyorsan gürzünün eserine bak! Bazı zamanlar suret bakımından da görünür de onun için yalnız hasta, bunu anlar, duyar.

115. O hasta, dostlar, der; bu tepenin üstünde duran kılıç nedir ki? Dinleyenler de “ Biz öyle bir şey görmüyoruz . Bu, hayalden ibaret” derler . Halbuki ne hayali? Göçme zamanı bu! Ne hayali bu? Bu aşağılık felek bile bunun korkusuyla hayal haline geldi. Ölüm haline gelen hastanın önünde gürzlerle kılıçlar his âlemine girdiler. O, bu kılıçların ona çekildiğini görür. Fakat ondan başka düşmanın gözü de bağlıdır, dostun gözü de… bunları gören yoktur.

120. Dünya hırsı gitti de o yüzden hastanın gözü kuvvetlendi; gözü, kan dökme zamanı aydınlandı. Kibrinin, hışmının yüzünden gözü, vakitsiz öten horoza döndü. Vakitsiz çan çalan, vakitsiz öten horozun başını kesmek vaciptir. Her an, canının bir cüz’ü ölüm halindedir. Her an can verme zamanındadır. Can verme ânında imanını gör, gözet! Ömrün, altın kesesine benzer, geceyle gündüz de para sayan adamdır.

125. Bilmeden, anlamadan sayar durur, nihayet kese boşalır, ay tutulur. Dağdan alsan da yerine koymasan dağ bile yerin de kalmaz, yok olur gider. Şu halde her an yerine karşılık koy ki: “ Secde et de yaklaş” âyetinin maksadı neyse bulasın. Bütün işlere böyle çalışma, dindeki işten başka iş için savaşma. Sonra sonunda tamamlamadan geçip gidersin.İşlerin sona ermez, ekmeğin de ham kalır.

130. O mezarını lâhdini yapma işi taşla, tahtayla, kilimle, keçeyle olmaz. Kendine gönülde bir mezar kazman, onun benliğinin önünde bu benliği görmen gerektir. Onun toprağı olman, gamına gömülmen lâzım ki nefesin, nefesinden yardımlara nail olsun, nefesin kutlu ve tesirli bir hale gelsin . Mezara türbe yapmak, üstüne kubbe kurmak, mâna sahiplerine makbul değildir. Bir bak da gör, diri iken atlaslara bürünen kişinin aklını o ipekler, o atlaslar hiç fazlalaştırır, onun reyine isabet verir mi?

135. Canı Münker ve Nekir’in azabına uğramış, gamlı gönlünde de gam akrepleri yer tutmuştur. Zâhirini süslemiş, püslemiş ama içi düşüncelerden feryatlara düşmüş. Başka birini de görürsün ki eski elbiseler giyinmiş ama o köhne libaslar içinde kamışa benzer, sözü de şeker gibidir. Fil hikâyesine dönüş, öğütçünün öğüdü Öğütçü dedi ki “ Bu öğüdümü tutun da gönlünüz, canınız belâlara düşmesin. Otlara, yapraklara kaani olun, fil yavrularını avlamaya varmayın.

140. Ben boynumdaki öğüt borcumu ödedim. Öğüdü tutanın sonu, ancak kutluluktur. Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım. Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu urmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.” Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi,gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı. Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.

145. Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yeyip bu işten ellerini yıkadılar. Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı. Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar. Onlar fil yavrusunu yeyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı. Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.

150. Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi. Birkaç kere etrafın da dönüp dolaşarak gitti.O iri fil, adama hiç dokunmadı. Uyuyanların hepsinin ağızlarını kokladı, hepsinden de koku aldı. Yavrusunu kebap edip yiyenleri hemencecik paraladı öldürdü. O anda hepsini de birer ,birer paralıyor, onlardan hiç de ürkmüyordu.

155. Onların her birini havaya kaldırıp yere vurarak parçalamaktaydı. Ey halkın kanını emen, bu işten uzaklaş, halkın kanı seni savaşa düşürmesin. Bil ki halkın malı kanı demektir. Çünkü mal güçle, kuvvetle çalışmayla ele geçer. O fil yavrularının anaları kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alır, öldürür. Ey rüşvet alan, sen fil yavrusu yemektesin. Sana düşman olan fil, kökünü kazır, seni mahveder.

160. Hilelere sapanı koku, rüsvay etti. Fil yavrusunun kokusunu bilir. Hak kokusunu Yemen’den duyan bendeki bâtıl kokuyu nasıl olurda duymaz? Mustafa, ta uzak yol dan koku alır da ağzımızda ki güzel kokuyu nasıl almaz? Duyar, duyar ama yüzümüze urmaz, örter.İyi koku da göklere çıkar, kötü koku da. Sen uyuyup durursun, o haram koku ise şu yeşil gökyüzüne urup durur.

165. Seni çirkin nefeslerine yoldaş olup felekte kokuları alanlara kadar gider. Kibir, hırs, şehvet kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar. Yemin eder de “Ben onları ne zaman yedim?Soğandan da çekinmekteyim, sarımsaktan da” dersen O yalan yemini ederken nefesin, kovuculukeder. Kokusu seninle beraber oturanların dimağına vurur. O koku yüzünden dualar reddedilir. O kötü kalb, sözle kendisini gösterir.

170. O duaya “ Sesinizi kesin” cevabı gelir. Her azgının cezası onu kovan sopadır. Fakat sözün eğri, özün doğru olursa o söz eğriliği, Allahya makbuldür. Dostların hatası, yabancıların doğrusundan daha iyidir. O doğru sözlü Bilâl, ezan okurken “Hayyı alesselâ, Hayyı alelfelâh- Haydin namaza, Haydin felâha” cümlelerindeki “ Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu. Nihayet Peygamber’e dediler ki: “ Ya Resulâllâh, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil. Ey Allah habercisi, ey Allah resulü, ey Allah meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir.

175. Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken “ Hayyı alelfelâh”’ı yanlış okumak ayıptır. Peygamber’in hiddeti coştu. Gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki : “Ey aşağılık adamlar, Allah yanında Bilâl’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir. İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.” Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua ist Musa aleyhisselâm’a, Beni günah etmediğin ağızla çağır diye vahiy gelmesi

180. Allah, “ Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi. Musa, “Bende o ağız yok deyince Allah, “ Başkasının ağzıyla dua et” Başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu. Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar, gece gündüz sana dua edip dursunlar. Günah etmediğim ağız, başkasının özürler dileyen ağzıdır.

185. Yahut da kendi ağzını temizle, ruhunu çevik bir hale getir. Çünkü Allah adı temizdir, temizlik geldi mi pislik, pılısını pırtısını toparlayıp gider. Zıtlar, zıtlardan kaçar. Ziyâ parladı mı gece kalmaz. Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne gamlar, kederler. Yalvarırım Allah demesi, Hakk’ın Lebbeyk demesinin ta kendisidir Birisi her gece Allah der durur, bu zikrinden ağzı tatlılaşır, zevk alırdı.

190. Şeytan “Ey çok söz söyleyen, bunca Allah demene karşılık onun Lebbeyk demesi nerde? Allah tahtından bir cevap gelmiyor.Böyle utanmadan, sıkılmadan ne vakte dek Allah deyip duracaksın” dedi. Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu, yattı. Rüyada yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü. Hızır “ Kendine gel, niçin zikri bıraktın, çağırdığın addan nasıl usandın, zikrinden nasıl pişman oldun?” dedi. Adam, cevap olarak “Lebbeyk sesi gelmiyor, kapıdan sürüleceğimden korkuyorum” deyince

195. Hızır” Senin o Allah demen, bizim Lebbeyk dememizdir. Senin o niyazın derde düşmen, yanıp yakılman, bizim haberci çavuşumuzdur. Senin hilelere düşmen, çareler araman, seni kendimize çekmemizden, ayağını çözmemizdendir. Korkun da bizim lûtfumuzun kemendidir, aşkın da.Her Yarabbi demende bizim, efendim, buyur dememiz gizli” dedi. Bilgisiz adamın canı, bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demesine izin yok ki! Zarara, ziyana uğrayınca Allah’ya sızlanmasın diye ağzında da kilit var, gönlünde de. Ağzı da bağlı, gönlü de.

200. Firavun’a yüzlerce mal, mülk verdi, o da nihayet ululuk, büyüklük dâvasına girişti. O kötü yaradılışlı, Hakk’a sızlanmasın diye ömründe baş ağrısı bile görmedi. Allah, ona bütün dünya mülkünü verdi de dert, elem, keder vermedi. Dert, Allah’yı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından yeğdir. Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve niyaz, gönülden, aşktan gelir.

Devamı için buraya tıklayın
En güzel Mevlana Sözleri için tıklayın

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir