İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 23. Bölüm)

2200. Mademki ayıbı görmüyorsun, bari ihtiyatı elden bırakma, sele verme behey inatçı! İhtiyat nedir? Her an ansızın gelebilecek bir belâyı görmek! İhtiyatlı adamın düşünceleri Hani ansızın bir aslan çıkagelir de adamı kapıp ormanlığa götürür ya… O adam, aslan tarafından götürülürken ne düşünürse sen de ey din üstadı, onu düşün! Kaza ve kader aslanı, bir işle güçle meşgulken bizim canımızı alır, ormanlara götürüverir.

2205. Bu da şuna benzer: Halk, yoksulluktan korkar, ama boğazlarına kadar acı suya batarlar. O yoksulluğu yaratandan korksalardı onlara yeryüzünde defineler aşikâr olurdu. Hepside gam korkusuyla gamın içine batmışlar, varlık kaygısıyla yokluğa düşmüşlerdir! Dekukî’nin şefaat etmesi ve geminin kurtulmasına duası Dekukî o kıyameti görünce merhameti coştu, gözyaşları akmaya başladı. Yarabbi, dedi, onların yaptıklarına bakma, ey lûtuf sahibi padişah, ellerini tut, imdatlarına yetiş.

2210. Ey eli denize de yetişen, karaya da. Onları sağlıkla, selâmetle kıyıya çıkar. Ey ebedî kerem merhamet sahibi, o kötü kişilerden bu kötülüğü defet! Bedava olarak insanlara yüzlerce göz, yüzlerce kulak veren, rüşvetsiz akıl, fikir ihsan eden Allah. Sen, biz hak etmeden lûtuflarda, ihsanlarda bulunursun. Nimetlerine karşı yaptığımız kâfirliklerle hatalarımızı hep görürsün. Ey ulu Allah, bizim şanımız ulu ulu günahlarda bulunmaktır. Fakat sen, bunları lûtfunla affetmeye kaadirsin.

2215. Biz, hırstan, şehvetten kendi kendimizi yaktık. Bu duayı da senden öğrendik Yarabbi. Bize duada bulunmak için müsaade etmen, dua öğretmen, böyle bir karanlığı aydınlatman hürmetine sen bunlara acı. İhtiyarsız bir surette şefkatli analar gibi dua edip duruyor. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua, gökyüzüne yüceltmekteydi. O ihtiyarsız dua, yok mu… bambaşka bir şeydir. O da, adamın kendisinden değildir, Allah’dandır. Allah ilhamıdır.

2220. O esnada insan, yok olur, o duada bulunan Allah’dır; dua da Allah’dandır, icabette. Arada vasıta olarak mahlûk yoktur. O niyazdan cismin de haberi yoktur, canın da. Lûtuf ve merhamet sahibi olan Allah kulları, işleri düzeltmekte Allah huyuna sahiptirler. Onlar, şiddet zamanı, sıkıntı vakti, rüşvet almaksızın mahlûkata acırlar yardımda bulunurlar. Ey belâlara uğramış adam, kendine gel de bunları ara… kendine gel de belâ vaktinde onların duasını ganimet bil!

2225. O Allah erinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemidekilerse kendi gayretleriyle, Kendi ihtiyatlarıyla hünerler gösterip oku hedefe attılar, gemiyi kurtardılar zannındaydılar. Av esnasında tilkiyi ayakları kurtarır da mağrur tilki, kendisini kuyruğu kurtardı sanır. Canımızı pusudan bu kurtardı diye kuyruğu ile oynar, kuyruğunu sever! A tilki, ayağını taştan koru… a aç gözlü sersem, ayak olmasa kuyruk ne yapabilir ki?

2230. Biz de tilkilere benzeriz, bizi yüzlerce çeşit belâlardan kurtaran ayaklarımız, ulularımızdır. Derin hilelerimiz, kuyruğumuza benzer de biz onunla sağdan, soldan oynar, onunla oynaşır dururuz! İstidlâle yapışır, hileye koyulur, falan adam, feşman adam bize şaşsın kalsın diye kuyruğumuzu sallarız! Halkın hayran olmasını isteriz, hattâ tamah elimizi Allahlığa bile uzatırız. Afsunlarla gönüller alalım deriz ama çukura düştüğümüzü görmeyiz.

2235. Behey kaltaban, çukura düşmüşsün, kuyudasın sen. Başkalarını bırak, kendine bak! Güzel hoş bir bahçeye var da ondan sonra halkın eteğini tut, çek! Ey dört unsurlu beş duyguya, altı cihete hapis olup kalmış adam, ne güzel yerin var, hadi, başkalarını da çek oraya! Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür! Sevgilinin kulluğu, sana el vermedikçe bu padişahlık meyli nereden geldi sana?

2240. Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Halbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın! Behey tilki, bu hile kuyruğunu bırak, gönlünü, gönül sahiplerine vakfet. Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… murdar ölü etine pek koşma! Gönül, sen bir cüz’e benzersin, küllüne varır, ulaşırsan Allah’ya makbul olursun. Allah, “ Biz gönüle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.

2245. Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil! Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki! O da sudur, sudur ama toprakla karışık… gayri sakın gönlüne gönül deme. Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin. Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.

2250. Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur. Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi! Fakat deniz, “ Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin. Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir. Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.

2255. Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur! O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün! Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek… Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin. Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.

2260. Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın! Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’ya ulaştım diye baş çekersin ama, Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer. Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin. Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.

2265. Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir. Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönüle maksat olur? Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya! Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır! O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’nın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?

2270. Yüz binlerce halkta, yüz binlerce ileri gelenlerde bulunan gönül değildir. Gönül, bir tek kişide olur. kişide O tek kişi hangisidir, hangisi? Sen, o kırık dökük, parça buçuk gönül kırpıntılarını bırak, asıl gönül ara da o kırık dökük gönül de onun sayesinde dağ kesilsin. Gönül, bu vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır. Âlemdekilere Allah selâmından selâmlar saçmaktadır. Kimin eteği sağlamsa, kimin eteği hazırsa o gönül saçısına nail olur.

2275. Senin eteğin de o niyazdır, o huzurdur. Kendine gel de kötülük taşlarını eteğine koyma. Koyma da o taşlar eteğini yırtmasın. Eteğin yırtılmasın sana asıl parayı uydurma paradan fark edesin. Sen, eteğini cihandaki taşlarla, çocuklar gibi altın ve gümüş farz edilen taşlarla doldurdun. Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı. Akıl, el atıp da eteklerini tutmadıkça çocuklar, taşın taş olduğunu nasıl görürler?

2280. İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil. O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz, o devlet ümit ile, rica ile bulunmaz! O cemaatin, Dekukî’nin dua ve şefaatini hoş görmeyip uçması, gayp perdesi altında gizlenmesi Dekukî’ini, havaya mı çıktılar, yere mi geçtiler diye şaşırıp kalması O gemi kurtuldu, murat hâsıl oldu, o cemaatin namazı da tamamlandı. Onlar, birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. “ Baba, bu aramızdaki herzevekil kim acaba” diyorlardı. Her biri, öbürüne gizlice söz söylüyordu. Dekukî’nin arkasında olduklarından görünmüyorlardı. Her biri, ben şimdiye kadar böyle bir duayı ne içimden geçirdim, ne dilime getirdim demekteydi.

2285. Birisi, “ Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor; Öbürü” Canım dostum, bana da öyle geliyor. O bir boşboğazmış, canı sıkılınca Allah’nın dileğine itiraz etti galiba” diyordu. Dekukî, şöyle anlatır: Sonra bakayım, o kerem sahipleri ne diyorlar? dedim. Bir de baktım ki hiçbiri yerinde yok, hepsi de gitmiş.

2290. Ne solda adam var, ne sağda, ne yukarda kimse kalmış, ne aşağıda. Keskin gözüm, onların hiçbirini göremedi! Sanki inciymişler de erimişler, su olmuşlar. Ne ayak izleri kalmış, ne sahrada tozları var! Hepsi de Allah kubbelerine gizlenmişler. O cemaat, acaba hangi bahçeye gitti ki? Allah, bunları nasıl oldu da benim gözümden gizledi? Şaşırdım kaldım. Onlar, balıklar nasıl dereye dalar, kaybolursa Dekukî’nin gözünden öyle kayboldular. Öyle gizlendiler.

2295. Yıllarca onların hasretiyle yandı, ömürlerce iştiyaklarından gözyaşı döktü. Ama sen dersin ki Allah eri Allah’ya erişmişken nasıl olur da insanı anar? A adam, bu suale karşı ancak eşek kakılır kalır. Sen, onların can olduklarını görmedin, onları insan suretinde gördün. Ey hamhalat, işte iş bu yüzden harap oldu ya… onları, alelâde adamlara uydun da insan gördün! İblis de “ Ben ateşten yaratıldım, Âdem topraktan” dedi. İşte sen de onları, İblis’in Âdem’i gördüğü gibi gördün.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir