İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 5. Bölüm)

405. O “ Yarabbi, yüzünün ayrılığından sabrım bitti. Yahudiler elinde âciz kalmış Ahmed’im Semud kavminin hepsine düşmüş Salih’im. Ey Peygamberlerin canlarına kutluluk bağışlayan.Ya beni öldür, ya kendine çağır, yahut da sen gel! Kâfirlere bile ayrılığına tahammül yok…onların bile her birisi, keşke toprak olsaydım, der. “ Kâfirin bile hâli böyle olursa senin ülkenden olanın hâli, sensiz ne olur?” der.

410. Halk da der ki “ Öyledir, doğru ey temiz adam. Fakat söz dinle, sabret sabır iyidir. Sabah yaklaştı, sus, çok coşma. Ben senin için çalışıp duruyorum, sen çalışma!” Şehirlinin, köylünün daveti üzerine köye gitmesi Ey yiğit arkadaş, dön… bu söz hadden aştı. Köylü, şehirliyi evine nasıl götürdü, onu söyle. Seba’lıların hikâyesi bir tarafta kalsın, daha iyi.Sen şehirlinin köye gelişini anlat. Köylü, yaltaklandıkça, yaltaklandı. Nihayet şehirlinin reyi, tedbiri elden gitti, şaşırdı, ahmaklaştı.

415. Köylünün haber üstüne haber salması, nihayet şehirlinin duru suyunu bulandırdı. Bir taraftan da çocukları neşeyle “ Baba, gezer oynarız, ne olur?” demeye başladılar. Yusuf gibi. Onu da “ Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı. O oyun değil, canlı oynayış… hile , düzen, hainlik. Seni dostundan ayıran sözü dinleme.O sözde ziyan vardır, ziyan!

420. Hattâ o sözde sad edenler sad vefkının faydası bile olsa aldırış etme. Altın için hazineyi bırakma yoksul ! Şunu dinle, Allah, Peygamber’in eshabına iyi, kötü nice şeyler söyleyip kaç kere itabetti. Çünkü kıtlık yılında davul sesini duyunca Cuma namazını hemencecik bırakıverdiler. Başkaları daha ucuza almasınlar, o alışverişle bizim kârımızı onlar elde etmesinler dediler. Peygamber, namazda kendini tamamıyla niyaza vermiş iki üç yoksulla kalakaldı.

425. Allah; “ Davul sesi, abes işler ve alışveriş, Allah Rasülünden sizi nasıl ayırdı? Şaşkın bir halde buğdaya doğru dağılıverdiniz de Peygamber’i atakta yalnız bıraktınız. Buğday için olmayacak tohumlar ektiniz, o Hak Resulünü terk ettiniz. Onun sohbeti oyundan da hayırlıdır, maldan da. Hele bir gör, kimi bıraktın. Gözünü ov da bak! Hırsınızın yüzünden şunu yakînen bilmediniz mi ki rızık verici benim, rızık verenlerin hayırlısı benim.

430. Buğdaya güneşle rızık veren Allah,senin ona dayanmanı nasıl olur da zâyi eder? Buğday için, gökyüzünden buğday gönderenden ayrıldın ha! Doğanın kazları ovaya çağırması Doğan ,Kaza “ Sudan çık da şekerler akan ovaları bir gör” dedi. Akıllı kaz dedi ki: “ Ey sudan uzakta kalmış doğan, su bizim kalemizdir, huzurumuzdur, neşemizdir.” Şeytan da doğan gibidir. Kazlar, koşun, kendinize gelin, su kalesinden dışarıya az çıkın.

435. Doğana deyin ki: “Haydi yürü yürü, dön geri. Ey aşağılık adam,başımızdan el çek. Biz senin davetinden uzağız, bu davet senin olsun. Biz senin şu nefesini içmeyiz bile a kâfir! Kale bizim olsun, şekerle şeker yurdu senin. Bize senin hediyenin lüzumu yok, al, senin olsun! Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur! Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.

440. “ Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüzüstü kalır. Düzene girmez. Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor. Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kara olamam. Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor. Reva görür müsün, köye geleyim de padişah, bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın?

445. Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi. Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı. Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’nın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç! Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir? Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir.

450. Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir. Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir. Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün,baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme. “ Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!

455. ( Allah diyor ki:) “ Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim. Yine bir hamle et de kendine topraklığı sıfat edin, alçal. Ben de seni bütün beylere emîr yapayım. Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar. Buğday, yukarıdan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir. Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir.

460. Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular. Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzü oldular. Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi. Önce diri âlemden geldik, sonra yine aşağılıktan yücelere çıktık. Diyerek bütün cüzüler, hareket ve sükûn hâllerinde “ Biz, şüphe yok, yine gerisin geri Allah’ ya dönüyoruz “ derler.

465. Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, gökyüzüne bir gulguledir salar. Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü, şehirliyi matetti. Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde matoldu ve bu seferden âfetlere uğradı. Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü. Kaza ve kader, felekten baş çıkardı mı akıllıların hepsi kör ve sağır olur…

470. Balıklar, kendilerini denizden dışarıya atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder. Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hattâ Bâbil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar. Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez. Allah’nın kaza ve kaderinden yine Allah’nın kaza ve kaderine kaçan, kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz. Darvan’lılar ve onların yoksullara bir şey vermeden bahçelerden meyva devşirmek için hileye sapmaları Darvan’lıların hikâyesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun?

475. Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak için hileye, düzene giriştiler. Gece vakti, sabaha kadar birkaç, Amır’la Bekir, yüzyüze verip hile düşündüler. Sırlarını , Allah anlamasın diye gizli söylüyorlardı. Sıvacıya çamur sıvamaya koyuldular. Hiç, el, gönülden gizli bir iş yapabilir mi? Allah, “ Seni yaratan, düşünceni, gizli konuşuşunda, fısıltısında doğruluk mu var, hile mi… bunu hiç bilmez mi?” buyurdu.

480. Sabahleyin yola çıkanı gözüyle gören, ertesi gün nereye konacak, bundan sonra nasıl gâfil olur? Yüzünü nereye döndürdüğünü, sayısını, yolunu, yordamını, ineceği, çıkacağı yeri nasıl bilmez? Şimdi sen de kulağını gafletten temizle de o dertlinin ayrılık derdini dinle. Onun derdine kulak astın, elemlerini dinledin mi bil ki bu, o dertliye verdiğin bir zekattır. Gönül hastalarının dertlerini dinler, yüce canın su ve toprak ihtiyacını anlarsan, bu bir zekâttır.

485. Dertli adamın tereddütle dolu, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır. Derdini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun. Senin bu dinleyişin ona bir nefes yolu oldu mu gönül yurdunda o acı duman azalır. Yolcu, eğer yüce Allah’ya gidiyorsa bize dertdaş ol, derdimize çare bul. Bu tereddüt, bir hapistir, bir zindandır. Canın bir tarafa gitmesine müsaade etmez ki. Bu şu tarafa çeker, o bu tarafa. Her biri, doğru yol benim der.

490. Bu tereddüt, Allah yolunun tuzağı, sarp yeridir. Ne mutlu ayağı çözük kişiye. O, doğru yolda tereddütsüz gider. Eğer yol bilmiyorsan öyle bir hür adamın adımı nerede? Onu ara! Ceylânın izini izle, her şeyden kurtulmuş bir halde yola düş de onun izini izleye, izleye nihayet miske erişesin. Bu çeşit yürüyüşle zâhiren ateşe bile girsen yine apaydın yücelere kadar varırsın. Mademki “ Korkma” hitâbını duydun, ne denizden korkun var ne dalgadan, ne köpükten!

495. Allah, sana Hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitâbı say. Sana tabak yolladı mı ekmek de yollayacak demektir. Korku, korkusu olmayan adamındır. Dert, burada dönüp dolaşmayan kimsenindir. Şehirlinin köye gitmesi Şehirli, işe koyuldu, hazırlığını tamamladı, azim kuşu köye doğru koşmaya, uçmağa başladı. Ehli, çoluğu, çocuğu da yol hazırlığını görüp eşyalarını azim öküzüne yüklediler. Neşeli bir halde koşa koşa yola düştüler. “Köyden istifadeler edeceğiz, bize köyden müjde ver, müjde!” diye diye köye doğru yöneldiler.

500. “ Gittiğimiz yer güzel bir çayırlık, çimenlik. Orada da sevdiğimiz kerem sahibi bir dostumuz var. Bizi binlerce istekle çağırdı. Bizim için ihsan ağacını dikti. Uzun kışın azığını köyden tedarik edip şehre getiririz gayri. Hattâ dostumuz, bağını bile bize bağışlar. Bize canında yer verir. Yoldaşlar, çabuk olun da istifadeler edelim” diyorlardı. Fakat akıl,içeriden içeri “ Öğünmeyin!”

Devamı için buraya tıklayın
En güzel Mevlana Sözleri için tıklayın
Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir