İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 6. Bölüm)

505. Allah faydasıyla faydalanın. Şüphe yok, Rabbim, sevinen, öğünen kişileri sevmez. Allah’nın size ihsan ediverdiği şeylere sevinin, neşelenin. Sizi işgal eden şey, sizi Hak’tan alıkor aldatır. Gamdan neşelenen, ondan başka bir şeyden neşelenme, sevinme. Dert ve gam bahardır, başka şeyler kış! Ondan başka her şey, seni yavaş, yavaş helâke doğru götüren düşüncelerindir. İsterse sana taç, taht, mal, mülk olsun! Gamdan sevin… gam vuslat tuzağıdır.Bu yolda aşağıya düşüş, hakikatte yükseliştir.

510. Gam bir hazinedir. Senin zahmet ve meşakkat çekişine maden. Fakat bu söz, çocuklara nerden tesir edecek? Çocuklar, oyun adını duydular mı hepsi de yaban eşeğiyle yarışa girişirler. Ey yaban eşekleri, bu yanda tuzaklar var. Bu yandaki tuzaklarda kan içiciler var. Oklar uçuşup durmakta, yay, gayb âleminde gizli. Gençlere yüzlerce ihtiyarlık okları erişmekte. Gönül ovasına adım atmak gerek. Çünkü bu ovada ferahlık, genişlik, neşe olamaz.

515. Dostlar, gönül, eminliktir, huzur yeridir. Orada kaynaklar, gül bahçeleri içinde gül bahçeleri var. Yolcu, kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş. Ağaçlar var orada, akan sular var orada. Köye gitme. Köy, adamı ahmak bir hâle sokar… Aklı nursuz, fersiz bir hâle getirir. Ey seçilmiş temiz adam, Peygamber’in sözünü dinle. Köyde yurt tutmak, aklın mezarıdır. Köyde sabah, akşam bir gün kalan kişinin aklı, bir ay yerine gelemez.

520. Tam bir ay onun ahmaklığı gitmez. Köy otlarından da bundan başka ne biçilebilir ki? Köyde bir ay kalan kişi, nice zaman bilgisiz ve kör kalır. Köy nedir? Hakikate ulaşmamış, elini taklit ve huccete atmış şeyh! Aklı kül şehrine karşı bu duygular, gözleri bağlı değirmen eşeklerine benzer. Bunu geç de hikâyeye giriş, inciyi bırak. Buğday tanesini ele al.

525. İnciye yol yoksa hemencecik buğdayı al. O tarafa yol yoksa bu tarafa at sür. Zâhir,eğri büğrü uçsa bile sen zâhirine bak. Zâhir, nihayet insanı bâtına götürür. Her insanın evveli suretten ibarettir. Ondan sonra can gelir ki can, mânevi güzellik, ahlâk güzelliğidir. Her meyvenin evveli suretten başka nedir ki? Ondan sonra lezzet gelir ki lezzet, meyvenin mânasıdır. Önce çadır kurarlar da sonra Türkü konuk çağırırlar.

530. Bil ki suretin çadırıdır, mânan Türk. Mânan bil ki kaptandır, suretin gemi! Allah için şunu bir nefes olsun bırak da şehirlinin eşeği çanını çalsın! Şehirliyle akrabasının köye gitmeleri Şehirli ve çoluğu, çocuğu hazırlıklarını tamamladılar, eşyalarını katırlara yükleyip köye doğru yollandılar. Hayvanlarını neşeli neşeli sürmekte, “Sefer edin de ganimet bulun” demekteydiler. Ay, sefer ede ede Keyhusrev olur. Tolunay hâline gelir. Sefer etmeksizin nasıl padişah kesilir ki?

535. Beydak, seferle satrancın en üst hanesi olan ferzin hanesine gelir, ferzin olur. Yusuf, seferden faydalanır, yüzlerce muradına erişir. Onların da gündüzün yüzlerini güneş yakıyor, geceleyin yıldızla yol buluyorlar, Kötü yol, onlara güzelleşiyor, köyün neşesiyle cennet gibi görünüyor, bu suretle gidip duruyorlardı. Acı, tatlı dudakların tesiriyle tatlılaşır, diken, gül bahçesi dolayısıyla gönül çeker bir hâle gelir. Ebu Cehil karpuzu, sevgili yüzünden hurma kesilir, ev, evdeki dost yüzünden ova olur.

540. Gül yanaklı, ay yüzlü bir dilberin vuslatı ümidiyle nice nazeninler diken zahmetini çekerler. Ay yüzlü sevgilisi yüzünden niceler sırtı yaralı hamal olmuştur. Gece gelsin de ay ( yüzlü sevgilinin) yüzünü öpsün diye demirci, yüzünü simsiyah etmiştir. Esnaf, gönlüne bir serviyi diktiğinden akşama kadar dükkanda çarmıha çakılmış gibi bekler durur. Tacir, deniz demez, kara demez yürür durur ama evinde oturan bir sevgilinin aşkıyla koşup yeler.

545. Kimin bir ölüye, bir taşa, toprağa sevdası varsa bir diri yüzlünün sevdasıyla sevdalanmıştır. Dülger, tahtaya yüz tutmuştur ama ay yüzlü güzeline hizmet etmek ümidiyle. Sen de bir dirinin ümidiyle çalış, çabala ki o, bir gün sonra cansız bir hale geliversin. Aşağılık yüzünden bir saman çöpünü kendine munis olarak seçme. Onun munisliği ariyettir. Ananla, babanla munistin, Allah’dan başka munislerin sana vefakârsa hani o ünsiyet?

550. Hak’tan gayrı birisiyle dostluk, yerindeyse dadınla, lalanla ünsiyetin ne oldu? Sütle, memeyle olan ünsiyetin kalmadı. Mektepten nefret ederdin, o nefret de geldi geçti. O ünsiyet, onların duvarına varan güneş ziyâsından ibarettir. O akis güneşe gitti. Yiğidim, o ışık nereye düşerse sen ona âşık oluyorsun. Her vara taallûk eden aşkın, Allah vasfından, meydana gelir, o şeyin yaldızından, o şeyin zâhirî güzelliğinden değil.

555. O şeyin altın yaldızı aslına gitti de bakırı kaldı mı insanın tabiatı doyar, onu boşlayıverir. Onun yaldızlı, zâhirî sıfatlarından ayağını çek. Bilgisizlikle kalpa pek hoş deme. Kalplardaki o hoşluk, o güzellik eğretidir. O süsün, püsün altında süssüzlük vardır. Kalpın üstündeki altın, madenine gider. Sen de onun gittiği madene git. Duvardaki ışık güneşe varır. Sen de sana lâyık olan o güneşe git.

560. Ondan sonrada madem ki oluktan vefa görmedin, suyu yağmurdan iste. Kurdun tuzağı, kuyruk madeni değildir. O koca kurt, kuyruk madenini nereden tanıyıp bilecek? O aldanmış kişilerde altını çıkınlamış sandılar da köye doğru koştular. Gülerek oynayarak o dolaba doğru çark ura ura yürüdüler. Köye doğru uçan bir kuş görseler sabırsızlıktan elbiselerini yırtıyorlar,

565. Köyden bir adam geliyor görseler yüzünü, gözünü öpüyorlar, “ Sen bizim dostumuzun yüzünü gördün. Sen, bizim canımızın canısın, bizim gözümüzsün sen” diyorlardı. Mecnun’un, Leylâ’nın civarında oturan bir köpeğe iltifatı Tıpkı Mecnun gibi. O da bir köpeği okşamakta, öpmekte, önünde yanıp erimekteydi. Etrafında eğilip bükülerek onu ululayıp ağırlayarak dönüp dolaşıyor, ona sâf şeker şerbeti veriyordu. Bir herzevekil dedi: “ A ham mecnun, bu yapıp durduğun şey ne delilik, ne sersemlik,

570. Köpeğin ağzı daima pis şeyleri yer. Ardını bile diliyle temizler.” Köpeğin ayıplarını bir hayli saydı döktü. Zaten ayıp gören gayp aleminin kokusunu bile alamaz. Mecnun dedi ki. “ Sen, baştanbaşa suretten, cisimden ibaretsin. Gel de benim gözümle bir bak! Bu köpek, bence Allah’nın bir çözülmez tılsımıdır. Bu köpek, Leylâ’nın mahallesinin bekçisi. Himmetine bak, gönlüne, canına, irfanına dikkat et ki neresini seçmiş, neresini yurt edinmiş?

575. O benim mağaramın yüzü kutlu köpeği, hattâ o benim dertdaşım, gamdaşım. Onun mahallesinde yurt tutan köpeğin ayağının bastığı toprak bile ulu aslanlardan yeğdir. Ey köpeklerine aslanların köle olduğu sevgili.. anlatmaya imkân yok ki, sus vesselâm!..” Dostlar, suretten geçerseniz her yer sizin için cennettir. Gül bahçesi içinde gül bahçesidir. Suretini kırdın, yaktın mı her şeyin suretini kırdın demektir.

580. Artık her sureti kırar, Haydar gibi Hayber kapısını çekip koparırsın. O sâf şehirli de surete zebun oldu, köylünün kötü sözleriyle köye doğru yola düştü. O yaltaklanma tuzağına tutularak neşeli neşeli gidiyordu. Taneyle sınanmaya giden kuşa benziyordu. Kuş, o taneyi kerem ve ihsan yüzünden saçılmış sanır. Halbuki o ihsan hırsın son derecesidir. Kuşcağızlar taneye tamah ederek sevinip o hileye doğru uçar, koşarlar.

585. Şehirlinin sevinçlerini de anlatsam korkarım ki yolcu, seni yolundan alıkorum. Onun için kısaca geçiyorum. Yolda bir köy göründü. Fakat o köylünün köyü değildi, başka bir yola saptı. Bir aya yakın bir müddet köyden köye dolaştılar.Çünkü köyün yolunu iyi bilmiyorlardı. Kılavuzsuz yola gidene iki günlük yol, yüz yıllık yol olur. Kâbe’ye delilsiz giden bu başı dönmüş zavallılar gibi zillete düşer.

590. Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi şehre de alay mevzuu olur, köye de! Doğuda da, batıda da anasız, babasız bir insan doğması pek nadirdir. Bir işe girişen, çalışan kişi mal kazanır. Ama nadir olarak bir adam, bir hazine de bulabilir. Fakat nerede bir Mustafa ki cismi can olsun da “ Er rahman, Allemel Kur’an- Rahman, ona Kur’an’ı öğretti” sırrına ersin. Ten ehlinin hepsi kalemle, okuyup yazmakla öğrenir, öğretir. Allah kereminin bolluğuyla kalemi, öğretiş ve öğrenişe vasıta halk etmiştir.

595. Oğul, her hırs sahibi mahrumdur. Harisler gibi öyle koşma, aheste aheste yürü. Şehirli ve çoluk çocuğu da o yolda karada yaşayan kuşun suda çektiği eziyet ve zahmet gibi eziyetler, zahmetler çektiler. Köye de karınları toktu artık, köylüye de. Öyle usta olmadan şeker yapmaya da doymuşlardı, hattâ. Şehirliyle akrabasının köye varmaları, köylünün onları tanımazlıktan gelmesi Bir ay sonra kendileri perişan, hayvanları yemsiz bir hâlde o köye vardılar. Köylüye bak ki kötü niyeti yüzünden falan feşman diye zırvalamaya,

600. Gündüzleri, bağına, bahçesine yüz tutmasınlar diye onlardan yüzünü gizlemeye koyuldu. Gizlediği yüz de zaten tamamıyla hile ve riyadan ibaretti. Öyle yüzün, Müslümanlardan gizli kalması daha iyi. Öyle yüzler vardır ki şeytanlar, sinek gibi başına üşüşür, bekçi gibi orada yurt tutar, otururlar. Bu çeşit adamların suratını gördün mü ya bakma, yahut da madem ki baktın, hoşlanıp gülme. O çeşit habis ve âsi suratlar hakkında Allah, “ Alnının perçeminden yakalar, çekeriz” dedi.

Devamı için buraya tıklayın
En güzel Mevlana Sözleri için tıklayın
Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir