İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 11. Bölüm)

1000. Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi. İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti! Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o , niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı? Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi. Birkaç para elde etmek için o çadır direği gibi ejderhayı çekip sürükledi.

1005. “ Ölü bir ejderha getirdim. Avlamak için ne zahmetler çektin” diyordu. O, ejderhayı ölü sanıyordu. Fakat iyi dikkat etmemişti. Ejderha diriydi. Kıştan, soğuktan donmuştu. Diriydi ama ölü gibi görünüyordu. Âlem de donmuştur da adı cemad olmuştur. Üstadım, camit, donmuş demektir. Mahşer güneşi doğuncaya dek sabret de âlem cisminin hareketini gör.

1010. Musa’nın elinde asâ, yılan oldu ya… bütün âlemi de buna kıyas et. Senin bir avuç topraktan ibaret olan varlığını nasıl bir cisim haline getirir? Bütün toprakları da bilgi ve anlayış sahibi bilmek gerek. Bunların hepsi de bu âleme göre ölü, fakat hakikat âleminde diridir. Burada susup duruyorlar ama orada söylemekteler. Onları hakikat âleminden bize yolladılar mı işte asâ, bize ejderha kesilir. Dağlar, sese gelir, Davut’la beraber ırlar, ilâhi okur, demir bile avucunda mum gibi yumuşar.

1015. Rüzgâr, Süleyman’ı yüklenir, taşır; deniz Musa ile konuşur. Ay, Ahmet’in işaretini emrini anlar, fermanına uyar; ateş, ibrahim’e ağustos gülü olur… Toprak, Karun’u yılan gibi sömürür, yutar; Hannâne direği akla, fikre sahip olur… Taş, Ahmet’e selâm verir; Dağ Yahya’ya haber yollar… Hepsi de bunlara “ Biz size karşı duyar, görürüz… sizinle hoşuz, neşeliyiz. Fakat namahremlere karşı susup durmaktayız” derler.

1020. Ama siz bir cemada gidiyor, ona yöneliyorsunuz. Artık cematların canına,sırrına nasıl mahrem olursunuz ki? Cematlardan can âlemine gidin de âlemin cüzülerinin ahengini duyun! O vakit cansız şeylerin tespihlerini apaçık duyarsın da tevil vesveselerine kapılmazsın. Can âleminde kandiller yok da görmek için tevillere yapışıyorsun. “ Tespihten maksat, nasıl olur da zâhirî tespih olur? Bu tespihte bulunan bu cansız şeyleri görmek de sapıklıktan başka bir şey değil.

1025. Doğrusu şu: onları gören, ibret alır da Allah’yı tespih eder. Sana Allah’yı tespih etmeyi hatırlıyor ya… işte bu tespihe delil olmaları, onları tespih etmesi demektir” dersin. İtizal ehlinin tevili budur işte. Hal nuruna sahip olmayan kişinin işi budur. İnsan, duygudan çıkmadı mı gayb âlemine tamamıyla yabancıdır. Bu sözün sonu gelmez… Yılancı, o yılanı yüzlerce zahmetle çeke çeke,

1030. Bağdat’a kadar geldi. o maceracı adam, çarşıda bir hengâmedir koparmak için, Yılanı Şat kıyısına koydu.Bağdat şehrinde bir gürültüdür koptu, “ Bir yılancı ejderha getirmiş, acayip görülmemiş mefret bir şey. Nasıl da avlamış?” diye, Yüz binlerce ahmak adam toplandı, ahmaklıklarından onlar da yılancı gibi yılana avlandılar. Onlar, yılanı görmek için bekleşiyorlardı. O da etraftaki halk tamamıyla toplansın diye bekliyordu.

1035. Halk, iyice toplansın da elime geçecek para çok olsun diyordu. Yüz binlerce herzevekil toplandı, halka oldular. Bir ayak, bin ayak üstüne geldi! Kalabalıktan erkeğin kadından haberi yoktu. Halkla ileri gelenler birbirlerine girmiş âdeta kıyametten bir alâmet olmuştu. Yılancı, yılanın üstündeki kilimi kımıldattıkça halk, parmaklarının ucuna basıp boyunlarını uzatıyordu. Ejderha, zemheriden donmuştu. Yüzlerce kilimin, kebenin altındaydı.

1040. Yılancı, ihtiyatı elden bırakmamış, onu kalın iplerle bağlamıştı. Fakat halkın toplanmasını beklerken epeyce bir zaman geçmiş, Irak güneşi, yılanın üstüne vurmuştu. Güneş onu epeyce ısıtınca âzasından soğuk ahlât sıyrılıp gitmişti. O müddet zarfında ölü bir halde bulunan ejderha dirildi, kımıldamaya başladı. Ölü yılanın kımıldadığını görünce halkın hayreti birken yüz bin oldu.

1045. Şaşkınlıklarından naralar atarak hep birden kaçışmaya koyuldular. Ejderha, halkın gürültüsünden çatır, çatır bağlarını koparmaya başladı. İplerin her biri bir yana düştü. İplerini koparıp kilimin altından sıyrıldı. Bir de ne görsünler, aslan gibi kükreyen çirkin, mefret bir ejderha! Kaçarken halk birbirini çiğnedi, birçok kişiler ayak altında kalıp öldüler, ölülerden yüzlerce yığın oldu. Yılancı, ben meğerse dağdan, ovadan ne getirmişim diye korkusundan yerinde katılıp kaldı.

1050. O kör koyun kurdu uyandırdı. Cahil, Azrail’in yanına kendi ayağıyla gitti. Ejderha o ahmağı bir lokma ediverdi. Haccac’a kan dökmekten kolay ne var, Sonra da bir direğe sarılıp kendisini sıktı, karnında herifin kemiklerini çatır, çatır kırdı. Senin nefsinde bir ejderhadır.O,nereden öldü ki? Dertten, eline fırsat düşmediğinden dondu, yoksa! Firavun’un eline geçenler, onun da eline geçse neler yapmaz! Irmak bile, Firavun’un emriyle akardı.

1055. Onun eline de böyle bir kudret düşse hemen firavunluğa başlar, yüzlerce Musa’nın da yolunu vurur, yüzlerce Harun’un da! O ejderha, yoksulluk elinde bir kurtcağız kesilir. Mevki ve mal yüzünden bir sivrisinek büyür, çaylaklaşır! Ejderhayı ayrılık karı içinde tut, sakın onu Irak güneşinin altına getirme. Ejderhan donmuş bir halde iken selâmettesin fakat kurtuldu, kendine geldi mi ona lokma olursun. Onu mat et de mat olmaktan emin ol. Ona pek acıma, o iyilik edilecek kişi değildir.

1060. Üstüne şehvet güneşi vurdu mu o geberesice hemen yarasa gibi kanatlarını çırpmaya, uçmaya başlar. Ercesine onu savaşa çek, babayiğitçe onunla vuruş… Allah, sana vuslatıyla karşılık versin! Hulâsa o adam ejderhayı getirip de o korkunç şey, sıcak havada kendine gelince, O fitneleri meydana çıkardı. Hattâ azizim, söylediklerimizin yüz kat üstününü yaptı! Sen ona zahmet, eziyet vermeden uslu, rahat ve vefakâr bir halde tutmayı mı umuyorsun?

1065. Bu, her aşağılık kişiye nasip mi olur? Ejderhayı öldürmeye bir Musa gerek. Yüz binlerce halk onun tedbiriyle mağlûp oldu, ejderhasından yılıp kaçtı, ölüp gitti! Firavun’un Musa aleyhisselâm’ı tehdit etmesi Firavun, Musa’ya “ Ey Kelîm, sen neden halkı öldürdün, neden halka korku saldın? Halk, senden yılgınlığa düştü, kaçışırken ayaklar altında çiğnenip öldü. Hulâsa, halk sana düşman kesildi. Sana karşı erkeğin gönlünde de kin var, kadının gönlünde de.

1070. Halkı kendine davet ediyorsun ama iş aksi çıktı. Sana aykırı hareket etmekten başka çareleri kalmadı. Ben de senin şerrinden kaçıyor, sana aşikâre karşı durmuyorum ama aleyhine çömlek kaynatıp duruyorum. Beni aldatmayı gönlünden çıkar, arkandan, gölgenden başka kimsenin geleceğini umma. Bir iş becerdim, halkın gönlüne bir korkudur saldım diye mağrur olma. Bunun gibi yüzlerce iş becersen sonunda yine rüsvay olursun, hor hakir bir hale gelirsin, seninle alay eder, sana gülüşürler.

1075. Senin gibi nice hilebazlar vardı, bizim Mısır’ımız da nihayet rüsvay oldular” dedi. Musa’nın Firavun’un tehdidine cevap vermesi Musa, Firavun’a dedi ki: “Ben, Allah emrine karışamam. Emreder de kanımı bile dökerse korkum yok. Ben, bu âlemde rüsvay olayım, buna hem razıyım, hem de şükrederim… tek Hak yanında yüce olayımda. Halka karşı hor hakir olayım, benimle alay etsinler, bana gülsünler… Allah’ya karşı sevgili olayım,o beni istesin, beğensin… yeter bu bana. Bunları da söz olsun diye söylüyorum hani. Yoksa Allah seni yarın kara yüzlülerden edecek, bu muhakkak!

1080. Yücelik onundur, onun kullarınındır. Onun nişanesini Âdem’le İblisin hikâyesini oku da anla!.. Allah’nın zâtına nasıl son yoksa hikmetlerine de son yoktur. Aklını başına al da ağzını yum, yaprağı çevir!” Firavun’un Musa aleyhisselâm’a cevap vermesi Firavun, Musa’ya “ Yaprak bizim elimizde… şimdi defter de bizim hükmümüzde, divan da bizim! Bütün âlem halkı beni seçmiş, beni kabul etmiş. A Musa, bütün âlemde en akıllı sen misin ki? A Musa, sen kendini beğenmiş, almışsın.. haydi oradan be… kendini az gör, kendine güvenip gururlanma.

1085. Dünyanın sihirbazlarını toplayayım da bütün şehre senin bilgisizliğini göstereyim. Fakat bu, bir iki gün içinde olmaz. Bu yaz çağında bana kırk günceğiz mühlet ver” dedi. Musa’nın Firavun’a cevabı Musa dedi ki: “ Bana bu hususta izin yok. Ben bir kulum, sana mühlet vermeye emir almadım. Sen hükümdarsın, gâlipsin, benim yardımcım, dostum yok… fakat Allah fermanına tabiim, başka bir şeyle işim yok. Diri oldukça seninle canla başla savaşacağım. Ben kulum, yardımla, yardımcıyla ne işim var?

1090. Allah’nın hükmü zuhur edinceye kadar seninle uğraşacağım. Her hasmı düşmanından Allah ayırır” Firavun’un Musa’ya cevabı ve Musa aleyhisselâm’a vahiy gelmesi Firavun, hayır dedi, mutlaka bir mühlet vermek gerek. Beni aldatıp durma, yel alıp poyraz satma. Bu sırada ulu Allah’dan Musa’ya “ Ona bol, bol mühlet ver, korkma. Bu kırk gün mühleti, ona gönül rızasıyla ver de çeşit, çeşit hileler düzsün. İstediği gibi çalıp çabalasın. Ben uyumuyorum ki. Ona söyle, hızlı gitsin, fakat yolu ben tuttum, pusuda ben varım.

1095. Onların hilelerini ben birbirine katar, onların arttırdıklarını ben eksiltirim. Su getirirlerse ateş haline sokar, şerbet içerlerse zehir yaparım. Birbirlerine muhabbet bağlasalar sevgilerini yıkar, berbat ederim. Vehimlerine bile gelmeyen şeyleri yaparım ben. Sen korkma, ona uzun bir müddet mühlet ver… asker topla, yüzlerce hileler düz de” diye vahiy geldi. Musa aleyhisselâm’ın Firavun’a şehirlerdeki sihirbazları toplamak üzere mühlet vermesi Musa, “ Emir geldi, mühlet sana. Bizden kurtuldun, şimdilik ben yerime gidiyorum” dedi.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir