İçeriğe geç

Mevlana Sözleri – Mesnevi (3. Cilt – 12. Bölüm)

1100. Musa yola düştü, ejderha da bilgili ve dost bir av köpeği gibi peşine takıldı. Av köpeği gibi kuyruğunu sallayarakgidiyor, ayaklarının altında taşları kum gibi eziyordu. Taşı, demiri nefesiyle çekip sömürmekte, demiri apaşikâr bir surette ağzında ezip çiğnemekteydi. Havalanıp burçların üstüne çıkmakta, Rum, Gürcü… herkes ondan kaçmaktaydı. Deve gibi ağzından köpükler saçıyordu. O köpüğün bir katresi kimin üstüne düşse cüzzam illetine tutuluyordu.

1105. Dişlerinin gıcırtısı, yürekleri yerinden oynatıyor, kara aslanların bile canları elden gidiyordu. O seçilmiş peygamber, kavminin yanına varınca ejderhayı boğazından yakaladı, ejderha asâ oldu yine. Asâya dayandı da dedi ki: “ Ne şaşılacak şey. Bizim yanımızda güneş, düşmana karşı gece! Ne hayret edilecek şey ki bu ordu, kuşluk güneşiyle dopdolu olan bu âlemi görmüyor. Göz de açık, kulak da; sonra da bu zekâ… Allah’nın gözbağcılığına hayretteyim!

1110. Ben onlara şaşırıyorum, onlar da bana şaşırıyorlar. Baharın onlar diken,ben yasemin: Onlara nice lezzetli şaraplarla dolu kadehler sundum. Fakat onlara kadehteki şerbet taş kesildi. Gül desteleri yaptım, götürdüm, her gül, diken oldu, şerbet zehire döndü. Bu kendisinden geçenlerin canlarına nasib olan bir şey. Onlar, kendilerine oldukça nasıl meydana çıkar? Yanımızda uyanık bir uyur gerek ki uyanıkken rüyalar görsün!

1115. Halkın düşüncelere dalması bu güzelim uykunun düşmanıdır. Halk, düşünceleri yatışmasın, uyumasın diye bu güzelim uykunun boğazını sıkar. Bir hayret lâzım ki düşünceleri silip süpürsün. Hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri de! Hüner ve marifette kim daha kâmilse mâna bakımından artta sureta ileridedir. Allah “ Geri dönenler” dedi. Geri dönmek sürünün yazıdan gelip ağıla gitmesine benzer. Sürü, yazıdan dönüp geldi mi giderken en önde olan keçi artta kalır.

1120. Giderken geride kalan topal keçiye gelince suratı asıkları bile güldürecek bir halde öne düşer. Bu kavim, laf olsun diye topal olmadılar ya… öğünmeyi terk ettiler de ârı satın aldılar. Bu kavim, hacca ayakları kırık olduğu halde topallaya topallaya giderler. Sıkıntıdan kurtuluşa gizli bir yol vardır. Bu tarife gönüllerini bilgilerden yıkayıp arıtmışlardır. Çünkü bu yol, zâhirî bilgiyi tanımaz. Bu yolda, aslı o âlemden olan bir bilgi gerek. Zira her feri, aslında yol gösterir.

1125. Her kanat, denizi aşacak kudrete nereden sahip olacak? Allah bilgisi gerek ki insanı Allah’ya ulaştırsın. Şu halde adama sonunda gönülden silinip arıtılması lâzım olan bilgiyi neye öğretirsin? Öyleyse bu âlemde ileri gitmeye heves etme, topal ol da geri dönerken en öne düş. Ey nazik adam, ileri giden son gelenlerden ol. Taze ve turfanda meyve, ağaca nazaran daha ileridedir, derecesi daha üstündür. Gerçi meyve ağaçtan sonra vücuda gelir, fakat hakikatte evvel odur, çünkü ağaçtan maksat odur.

1130. Melekler gibi “ Bizim bilgimiz yok de de “ Ancak senin bildirdiğin bilgiyi biliriz” sırrı elini tutsun. Bu mektep de hecelemeyi bilmezsen Ahmed gibi akıl ve irfan nuriyle dolarsın. Şehirlerde ad san sahibi olmazsan, Allah kullarının halini daha iyi bilir ya, kaybolmazsın, merak etme. Altın definesini bilinmeyen viranelere gizlerler? Hiç defineyi bilinen yere koyarlar mı? İşte kurtulmanın, halâs olmanın da zahmet ve meşakkatlerde gizlenmesi buna benzer.

1135. Burada hatıra birçok şüpheler, tereddütler gelebilir ama iyi at, kösteklerini kırar, bukağıdan kurtuluverir. Onun sevgisi, şüphe ve tereddütleri yakan bir ateştir. Gündüzün nuru, bütün hayalleri siler süpürür. Ey Allah rızasını elde eden, bu suâl, sana o taraftan geldi, cevabını da o taraftan ara. Gönlün köşesiz köşesi yok mu? İşte o bucak, padişaha varan bir yoldur. Gönlün doğudan da olmayan, batıdan da olmayan aydınlığı, tek bir aydan meydana gelir. Ey mâna dağı, sen yoksullar gibi bu tarafa o tarafta neden ses arayıp durursun.

1140. Derde düşünce iki büklüm olup “ Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara. Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun? Mihnet zamanında “ Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “ Nerede ona yol ?” dersin. Bu hal, şundan ileri geliyor: “ Allah’yı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz. Fakat akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Allah tecellisi, gâh örtülür, gâh yenini, yakasını yırtıp görünür.

1145. Aklı cüzi gâh üstündür, gâh baş aşağı ,Aklı Külli ise bütün hâdiselerden kurtulmuştur, emindir. Akılla hüneri sat da hayreti satın al. Oğul, horluğa doğru git, Buhara’ya değil! Biz neye bu derece de söze daldık? Hikâye söyleyelim derken hikâye olduk gitti. Ben yokum zaten ağlayıp, ağlayıp sızlayarak masal oldum gitti… Bu suretle secde edenler arasına katılayım, onlarla beraber yuvarlanayım bari. İş bilen, söz anlayan adama bu söz, hikâye değil. Hâlimi anlatıyorum ben, sevgilinin huzurundayım ben!

1150. Âsi, bunlar önce gelip geçenlere ait aslı yok masallar dedi ya…Kur’an hakkında söylenen bu söz, nifak eseridir. İçinde Allah nuru olan Lâmekân âleminde nerede geçmiş, nerede gelecek, nerede hâl, Geçmiş, gelecek, sana göredir. Yoksa hakikatte ikisi de birdir. Fakat sen iki sanırsın. Bir adam, onun babasıdır, bizim oğlumuz, Zeydin altında olan dam, Amr’ın üstündedir. Damın altta, üstte oluşu, o iki adama göredir. Hakikatteyse dam tek bir şeydir, işte o kadar!

1155. Bu söz, onun misli değildir, bir misaldir ancak. Eski harfler, yeni mânayı ifade edemez ki. Ey tulum, burası madem ki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat. Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı! Firavun’un sihirbazları çağırtmak üzere şehirlere adam göndermesi Musa, dönüp Firavun kalınca bütün rey ve tedbir sahiplerini danışmak üzere çağırdı. * ” Bizim de sihirbazlarımız var. Her bireri sihirde tek, bütün sihirbazla,r onlara uymakta” dediler. Padişahın, Mısır sultanı olan Firavun’un Mısır civarındaki bütün sihirbazları çağırmasını kararlaştırdılar. Firavun hemen bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi.

1160. Nerede ünlü bir büyücü varsa gelmesi için on haberci yolladı. İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı. Sihirleri, aya bile tesir ederdi. Aydan apaşikâr süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler. Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı. Müşteri, para verip alır, sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı.

1165. Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu. Onlara da “ Padişah şimdi sizden bir çare aramakta. İki yoksul adam gelip padişahın köşkü önüne otağ kurdu. Bir sopadan başka bir şeyleri yok. Fakat emirleriyle ejderha oluyor. Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da. Bu iki kişinin elinden hepsi feryad ve figana geldi. * Bir çare bulmanız için bu kulunu size gönderdi. Size haber gönderip buyuruyor ki:

1170. Bunları defetmek için bir çare bulun..karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi. Bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi. Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular. Sofinin meşk yeri dizidir,Müşkülü halletmek hususunda iki diz, âdeta sihirbazdır. O iki sihirbazın, babalarının ruhaniyetine sığınmaları ve Musa aleyhisselâm’ın hakikatını babalarının ruhundan sormaları O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “ Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler.

1175. Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi. Üç gün Allah rızası için oruç tuttular. Sonra “ Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş… İki adam, onu sıkıştırmış, ordusunun önünde şerefine, haysiyetine dokunmuş. Onların ne silâhları var, ne askerleri. Bir tek asâları var ama o asâ da kıyametler koparıyormuş. Sen zâhiren toprakta yatıp uyuyorsun ama hakikatte doğrular ülkesine gitmişsin.

1180. Eğer onların yaptıkları sihirse bize haber ver.Canım babacığımız, onlar Allah eriyse, yaptıkları iş Allah’dansa yine bildir. De onlara uyalım, secde edelim, kendimizi bir kimyaya atalım ( da halis altın olalım). Ümidi kesilmiş biçareleriz. Bize bir ümit ver Allah tapısından sürülmüşleriz, bizi o tapıya yine onun keremi çekti” diye yalvardılar. Ölmüş büyücünün oğullarına cevap vermesi Babaları, onlara rüyalarında dedi ki: “Oğullarım, bunu açıkça söylemeye imkan yok. Apaçık ve olduğu gibi söylememe izin yok. Ama bu sır, uzak değil gözümün önünde.

1185. Size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikâr olsun. Gözlerimin nurları, oraya varın da onun uyumakta olduğu yeri anlayın. O hakikat sahibi uyurken korkmayın asâyı almaya kalkışın. Eğer çalabilirseniz o sihirbazın biridir. Sihirbaza karşı çare bulmayı bilirsiniz siz. Yok eğer çalamazsanız aman ha aman… kendinize gelin, o, Allah eridir. Ululuk sahibi ve hidayet verici Allah’nın elçisidir.

1190. Yeryüzü doğudan batıya kadar Firavun’la dolsa savaş zamanı Allah, yine onu üstün eder; Firavun, baş aşağı gelir. Babalarının canı yavrucuklarım, bu doğru nişaneyi verdim işte. Buna göre iş yapın, Allah doğrusunu daha iyi bilir. Yavrularım, sihirbaz uyuyunca sihirinin, hilesinin hükmü kalmaz. Çoban uyudu mu kurt emin olur. Çoban uykuya daldı mı dikkati elden gider. Fakat bir hayvana Allah çobanlık ederse kurt, oraya nereden yol bulur, onu kapmayı nasıl umabilir?

1195. Hakk’ın yaptığı sihir, haktır, yerindedir. O yerli yerinde olan şeye sihirbazlık demek hatadır. Babalarının canı yavrular, bu keskin bir nişanedir. O peygamber, zâhiren ölse bile Allah yine onu yüceltir, kadrini yükseltir. Kadri yüce Kur’an, Musa’nın asâsına, Mustafa sallallâhi aleyhi vesellem’in vefatı, Musa’nın uykusuna, Kur’an’ı, değiştirmek isteyenler de Musa’yı uyur bulup asâyı çalmak isteyen o iki küçük sihirbaza benzer Allah’nın lûtufları, Mustafa’ya vaitlerde bulundu da dedi ki: “ Sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez. Senin kitabını, mucizeni ben yüceltirim. Kur’an’dan bir şey eksiltmeye, ona bir şey katmaya yeltenen kişiye ben mâni olurum. Ben seni iki cihanda da korurum. Sözünü kınayanları terk eder, onları hor hakir bir hale korum.

Ürünlerimizi İncelediniz Mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir